Tek Kişinin İbadeti: Oruç Üzerine Bir Düşünce Deneyi

Doc. Dr. Sıddık Ağçoban
Doc. Dr. Sıddık Ağçoban

      İslam’da ibadetlerin genellikle üç sınıfa ayrılarak incelendiği görülür. Buna göre ibadetler bedenle yapılanlar, malla yapılanlar, hem malla hem de bedenle yapılan ibadetler olarak kategorilere ayrılır. Namaz ve oruç bedenle, zekât malla, hac ise hem beden hem de malla yapılan bir ibadettir.

Bu makale ise bu klasik sınıflandırmanın dışına çıkılmakta ve ibadetlerin tek kişi açısından ne kadar uygulanabilir olduğu düşüncesinden hareketle, oruç ibadetinin bireysel mahiyetini çözümlemek için bir düşünce deneyi yapılmaktadır. Bunun detayına aşağıda değinilecektir ama öncelikle düşünce deneyinin ne olduğundan kısaca bahsetmek konunun anlaşılması açısından önemlidir.

Düşünce deneyi zihinde tasarlanan farazi olgular yoluyla yapılan deneylerdir. Düşünce deneylerinin ilk çağlardan beri bilim ve felsefede kullanıldığı bilinmektedir. Mesela İslam felsefesinde tanınmış bir karakter olan Hay B. Yakzan, bu tür bir düşünce deneyi sonucunda ortaya çıkmıştır. Hay, ıssız bir adada tek başın yaşayan bir bebektir. Karakterin tasarımcılarından biri olan İbn-i Tufeyl, öncelikle tek kişinin yaşadığı bir dünya tasavvur ederek Hay’ı toplumun etkisinden tamamen soyutlamış, sonrasında ise kendisine peygamber gelmeyen akıllı bir kişinin din serüveniyle ilgili soruları bu karakter üzerinden cevaplamaya çalışmıştır.

Bu makalede yapılan deneyde de tıpkı İbn Tufely’de olduğu gibi farazi bir dünyada tek başına yaşayan bir kişi tasavvur edilmektedir. Temel soru, “dünyada sadece bir kişi yaşıyor olsaydı oruç ibadetini ne ölçüde yerine getirebilirdi?” sorusudur. Soru, “oruç ibadetinin ortaya çıkması için bir kişi tek başına ne ölçüde yeterlidir?” şeklinde de sorulabilir. Her iki sorunun da cevabı aynı noktaya işaret etmektedir. Bu soru aslında dört temel ibadet için ayrı ayrı cevaplanabilir. Eğer kişi bu farazi dünyada tek başınayken, ibadette her hangi bir eksilme olmaksızın onu yerine getirebiliyorsa, bu durum o ibadetin ortaya çıkmak için insan ilişkilerine bağımlı olmadığını göstermektedir. Eğer ibadet tamamen ortadan kalkıyorsa bu durum da onun ortaya çıkmak için tamamen insan ilişkilerine bağımlı olduğunu gösterir. Bu yöntem sayesinde ibadetlerin bireysel ve toplumsal boyutlarının haritası çıkarılabilir; ancak bu boyutların bir birinden ontolojik olarak ayrı oldukları savunulmaz. Diğer bir ifadeyle ibadetlerin bireysel ve toplumsal boyutları mercek altına alınarak rafine bir tasvir yapmaya girişilir; ancak bu iki boyutun birbirinden bağımsız oldukları ileri sürülmez. Bireysel olandan toplumsal olana doğru dereceli bir sıralama takip edecek olursak ilk sırada oruç vardır. İkinci sırada hac, üçüncü sırada namaz, dördüncü sırada ise zekât vardır. Her bir ibadet için tespit edilen sonuçlar için adı geçen çalışmaya bakılabilir. Bu makale sadece oruç ibadetine odaklanmaktadır.

Oruç söz konusu düşünce deneyine göre sadece bireysel olarak yerine getirilebilir. Dünyada sadece bir kişi yaşıyor olsa bile oruç onun için eksiksiz uygulanabilir bir ibadettir. Bir diğer ifadeyle, birey oruç tutmak için minimal düzeyde de olsa ilişkisel bir ortama mecbur değildir. Topluluğun varlığı orucun fonksiyonlarıyla ilgili bir durum olarak ortaya çıksa da orucun kendisiyle doğrudan ilgili değildir. 

İbadetlerin tekil kişiler için ne kadar uygulanabilir olduğunu anlamanın bir diğer yolu da ibadetlerdeki muhatap sayısıdır. Bu aynı zamanda ibadetlerdeki edilgen tarafın varlığı ve mahiyetini de gösterir. Mesela zekâtı ele alalım. Zekâtta onu verenlerle birlikte en az onlar kadar -hatta bazen sayısal olarak onlardan daha fazla- zekâtı alanlar vardır. Zekâtı alanlar devreden çıkınca, zekât fiili gerçekleşemez. Ama aynı durum mesela oruç için geçerli değildir. Oruçta fiilin faali vardır fakat edilgen taraf bulunmaz. Yani “oruç tutanlar” diye bir kavram vardır fakat “oruç tutulanlar” diye bir kavram yoktur.

Eser: Gülsemin Velidedeoğlu

Yapılan sınıflandırmanın ibadetlerdeki eylem durumlarıyla da anlamlı şekilde irtibatlandırılması mümkündür. Mesela orucu ele alalım. Oruç eylemsizliğe dayanan bir ibadettir ve tamamen bireyin iç dünyasına gömülmüş vaziyettedir. Diğer tüm ibadetlerin aksine orucun doğasını belli eylemler değil eylemsizlikler belirler. Bundan dolayı, oruçta ortaya çıkma durumu yoktur yani orucu ortaya çıkaran bir eylem yoktur. Gerçi orucu bozma anlamına gelen iftar bir eyleme dayanır fakat bu, orucun ortaya çıkma durumu değil aksine oruçsuzluğun ortaya çıkma durumudur. Oruç dışarıda gözle görülemez. Toplum içinde oruçluların tespit edilmesi nerdeyse imkânsızdır. Beden yorgunluğu veya gıdasızlık orucu gösteren kati bir delil değildir. Oruç öyle gizlidir ki bir kişinin yeme içme fiilinden uzak durması bile onun orucunu ortaya çıkarmaz. Çünkü herhangi bir kişi her hangi bir nedenden dolayı bir süre yeme içmeyi kesebilir. Bu, oruç tutmak anlamına gelmez. Diğer ibadetler için durum farklıdır. Onları ortaya çıkaran ve görselleştiren fiiller vardır. Hatta diğer ibadetler orucun aksine eyleme dayanırlar. Mesela namaz kılan ve hacceden kişi belli formatta ve görsellerle hareket eder. O hareketler sadece o ibadetlere özgü olduğu için onları yapmak bir bakıma o ibadetleri ilan etmek anlamına gelir.

Orucun eylemsizliğe dayanması onu, toplumun etkisine en kapalı ibadet yapar. Bu da orucun sevabını etkiler. Diğer bir ifadeyle toplumun etkisine kapalı olan sevap orucun sevabıdır. Oruç bireyin şahsi dünyasına gömülü halde bulunan gizli bir ibadettir. Bir kişinin gerçekten oruç tutup tutmadığını kesin olarak sadece o kişi bilebilir. Eylemsizlik bu ibadetin topluluk nazarında gizlenmesi anlamına gelir. Bu yüzden ibadetler içinde ihlâsa en yakın olanının oruç olduğu ileri sürülmektedir. Çünkü oruca riya karışması oldukça zordur. En bireysel olan ibadet yani oruç, sevabı da en saklı olandır. Allah’ın “orucun sevabını bana bırakın onu ben vereceğim” buyurması onun mahiyet ve miktarının gizli tutulduğunu gösterir.

Yukarıda geleneksel sınıflandırma araçlarından bahsetmiş ve orucun bedenle yapılan ibadetler sınıfında ele alındığını belirtmiştik. Bu sınıflandırmanın dayandığı mantığı çözümlemenin kolay bir yöntemi vardır. Buna göre mantığın içindeki unsurları söküp birbirinden bağımsızmış gibi düşünmek unsurlar arasındaki ilişkisi rafine şekilde gözlemlemeye yarayabilir. Mesela orucun bedenden bağımsız olduğunu varsayalım ve “beden olmadan oruç tutulabilir mi?” sorusunu soralım. Burada transhümanizmin spekülatif dünyasına girmek istemiyoruz, zaten konunun kapsamı da bunun dışındadır. Bu yüzden bilindik paradigmalar üzerinden hareket edeceğiz. Hayır, bedeni olmayan kişi oruç tutamaz. Bu kişiler en azından şeri ibadetlerden sorumlu değillerdir. Öyleyse orucun şartlarından birinin de “beden sahibi olmak” olduğunu söyleyebiliriz. Oruç tutmakla yükümlü kişinin hem bedeninin olması hem de oruç tutacak kadar sağlıklı ve bilinçli olması gereklidir. Oruçla beden arasında zorunlu bir ilişki bulunduğuna göre oruç, bedeni bir ibadettir diyebiliriz. Bu yönteme göre –bedensel fonksiyonlara indirgenmediği sürece- kadim fıkıh ulemasının oruçla ilgili sınıflamasının doğrulandığını söyleyebiliriz.

Burada geliştirdiğimiz yöntem, riya söz konusu olduğunda bireyler için bir test aracı olarak kullanılabilir. Yani kişi riyakâr olup olmadığını bu yöntem sayesinde test edebilir. Bunu şöyle yapar: Tek kişilik dünyada yaşayan yalnız kişinin kendisi olduğunu farz eder. Eğer oradaki niyetiyle toplum içindeki niyetinin tamamen aynı olduğuna kanaat getirirse niyetinin halis olduğunu düşünebilir. Eğer topluluğun, yaptığı ibadetlerin sayısını ve formatını etkilediğine ve niyetinde de sapma meydana getirdiğine dair izler yakalamışsa riyaya karşı dikkatli davranması gerektiğini fark eder.

Sonuç olarak, düşünce deneyimiz oruç ibadetinin, ortaya çıkmak için herhangi bir topluluk ortamına veya insan ilişkisine bağımlı olmadığını ortaya koymuştur. Bu da orucun doğasındaki bireysel (kişiye özgü, yalnız- tekil- bireyin ibadeti) mahiyeti gösterir bir durumdur. Allah’ın “orucun sevabını ben vereceğim” manasındaki buyruğu onun insan ruhuna gömülü mahiyetinin ihlâslı sonuçlarıyla ilişkilendirilebilir.

 

1 Bu yazı KİLİTBAHİR dergisinin 19. sayısında yayımlanan “Toplumdan Soyutlayarak İbadetlere Yeniden Bakmak”. adlı makaleden derlenerek, tamamen bilgilendirme amaçlı alınmıştır. Söz konusu makaleye “AĞÇOBAN, Sıddık. “Toplumdan Soyutlayarak İbadetlere Yeniden Bakmak”. Kilitbahir 19 (Eylül 2021), 48-68” künyesinden ve https://dergipark.org.tr/tr/pub/kilitbahir/issue/64889/949630 linkinden ulaşılabilir. 01.03.2024.
Kırklareli Üniversitesi Öğretim Görevlisi