Âşık Veysel’i romana taşımaya karar verdiğimde, kendimi Sivrialan’da buldum. Yumuşak tepelerin arasında alçak bir vadiye kurulan köyün bahçeli evleri karşıladı beni. Duvarların arasında kıvrılarak uzayan dar yolu takip ettiğimde, aşığın müzeye dönüştürülen evine vardım.
Karnın yardım kazmayınan belinen
Yüzün yırttım tırnağınan belinen
Yine beni karşıladı gülünen
Benim sadık yârim kara topraktır
Türküsünün muhatabı bu köyde gözümü gezdirirken köylülerden birinin bakışlarıyla karşılaştım. Âşık Veysel’in yaşadığı mekânı görmeye geldiğimi söylediğimde beni muhtarın evine yönlendirdi. Birkaç köylüyle birlikte yürüdük. Veysel’e dair anlatılanları can kulağıyla dinlerken adını ilk kez duyduğum Salman Baba’dan bahsettiler.
Aşığın şiirlerinin izini sürerken kendime göre tasnif etmiş, bir ucunu Yunus’a bir ucunu Karacaoğlan’a bağlamıştım. Membaını tasavvuftan alan şiirleri, Yunus’un dilinden dökülüyor gibiyken kaynağını bulmanın sevinciyle dinledim anlatılanları.
Her insan gibi Âşık Veysel’in hayatına değer katan Molla Hüseyin, Çamsıhı Ali, Zaralı Kürt Kasım, Bibisinin oğlu Cört İbrahim ve Küçük Veysel’den bahsettiler. Her birinin, aşığın dünyasında bir karşılığı vardı. Oysa benim aklım Salman Baba, diye ısrarla üzerinde durdukları şahsiyete takılıp kaldı. Diğerlerini bir yana bırakıp Selman Baba’yı soruşturdum.
Tekke ve Zaviyeler kapatılınca Bektaşi dergâhlarındaki dervişlerin köylere akın ettiğini, alışa geldikleri öğretme aşklarını buralarda sürdürdüklerini anlattılar. Salman Babasız Veysel olmaz, diyordu köylüler. Kırk Dört yılına kadar yaşayan Salman Baba’nın, Âşık Veysel için ne ifade ettiğini bir sözüyle anladım. “Salman Baba olmasaydı, benim şiirlerimin içi boş, manasız ve mesnetsiz olacaktı.” demiş.
Salman Baba tekke terbiyesi almış, okuma yazma bilen, oldukça zengin kütüphaneye sahip derinlikli bir derviş olarak gelmiş köye. Sivrialan’da ikilik çıkmasından imtina ederek dervişlerin bulunduğu Mescitli köyüne yerleşmiş. Sivrialan’a üç beş kilometre ötedeki o köye gitmek için yola koyulduk.
Köyün meydanından sağa doğru uzayan hafif yokuşlu yoldan aşağı indiğimizde, bahçe içinde küçük bir yapı karşıladı bizi. Göğe doğru yükselmiş yaşlı cevizin gölgelediği bu bina, Salman Baba’yı kucaklarken Aşık Veysel’in sık sık uğradığı tekkeden eser kalmamış; fakat ruhaniyeti tazeliğini koruyordu.
Hayyam’a görünür kadehte meyde
Neyzen’e görünür kamışta neyde
Veysel’e görünür mevcut her yerde
Ne sen var ne ben var bir tane gaffar
Bu şiirin; ümmi, otuz yaşına kadar köyünden çıkmamış, gözleri görmeyen bir köylünün dilinden dökülmesi şaşılacak bir şeyken, Salman Baba için sarf ettiği o söz ve Salman Baba’nın evinde üç beş gün misafir olması şiirin kaynağını işaret ediyordu.
Köylülerden biri, “Baba köylüye üretmeyi öğretti, iki sürü koyun ve keçisi vardı. Ev ev dolaşır, herkesi bir şeylerle uğraşmaya ikna ederdi. Belli günlerde taktığı bir de küpesi vardı. Salman Baba’nın dergâhı kitaplarla doluydu, her gün sabahlara kadar yanındakilere okur, tartışırdı. Âşık Veysel de o mecliste bulunurdu çoğu zaman.” derdi babam, diye anlattı.
Arnavut kökenli Salman Baba köylüye patates, soğan, turp, salatalık ve domates yetiştirmeyi de öğretirken tembellik etmez, kendi eliyle çalıştığını yer, başkasının eline bakmazmış. Âşık, Salman babanın evinde uyumayarak vaktini mürşit olarak gördüğü babaya kulak vererek geçirirmiş. Aşığın, “Salman Baba olmasa Veysel olmazdı.” sözünü daha iyi anlıyordum şimdi.
Veysel, Salman Baba’nın ölümünden sonra da terk etmemiş Mescitli köyünü. Mezarını ziyaret etmesi âşığın vefasını gösterirken mürşidini bulan bir âşıktır o. Yaşlanınca evlatlarına, “Salman Baba öyle sıradan bir adam değil; onun bilgisi, becerisi, insani kâmilliğine ulaşmak zordu çünkü o bir mürşitti. O yol gösterendi. Ondan çok şey öğrendim. Ben hakka yürüdüğümde vasiyetim olsun ki onun kabrini ziyaret edin.”
Âşığın yaşadığı köyü, mekânı, toprağı, rüzgârı, çiçeği, kuşu, dağı tanımaya gelmişken bir mürşide rastlamış, kovamı doldurarak köyden ayrılmıştım. Yol boyunca Veysel’in dilime pelesenk olan şiirini içimden okudum.
Kırk yaşımdan sonra kalbime ilham
Erişti Mevladan bir ihsan oldu
Hakkı bilenlere hazırdır her an
İnkar edenlere sır nihan oldu…