06 Şubat saat 04.16… Saat ve dakika hatta saniyelerin önemi ve unutulmazlığı o gün zihnimize kazındı. O gece içimdeki huzursuzluğu tarif edemem.
06 Şubat saat 04.16… Saat ve dakika hatta saniyelerin önemi ve unutulmazlığı o gün zihnimize kazındı. O gece içimdeki huzursuzluğu tarif edemem. Hiç duymadığım kadar horoz ve köpek havlamaları sesi uykumu bölmüştü. Hatay’ın en soğuk günlerinden biriydi ve hava yağmurluydu. Ara sıra şimşek çakıyor, gök gürültüsü oluyordu. Hiçbir şimşek 4.16 daki kadar şiddetli değildi. Birden yatak odamızın penceresinden çok parlak bir ışıma oldu.
Hayatımızı, memleketimi ve tüm insanlığı sarsacak şiddette bir deprem ile uyandım. Daha önce birçok deprem yaşamıştım. Şimdi geçer dedikçe şiddetleniyor, durmak bilmiyordu. Evimizi sanki buldozerle birileri yıkmaya çalışıyordu. Bir taraftan yatak odamızdaki gardırobun sürgülü kapısı bir sağa sola takır takır gidip geliyordu. Korku filmini andıran o ses yüreğimizdeki cesareti kırdı. Eşimle yatağımızdan bir türlü kalkamıyorduk. Dudaklarımızdan besmeleler, salavatlar tekbirler dökülüyordu. Depremle gelen uğultu ise en korkutan yönüydü. O korkunç ses kulağımızın sınırlarını zorluyordu. 90 saniye kadar ecel ile yaşam arasında gidip geldik. O anlarda kendime dedim ki; bu bir kıyamet. Hani kıyameti hakiki müminler yaşamayacaktı? Demek ki; Ey Rabbimiz! bizler hakiki müminler değiliz ki kıyametin başladı. Bu düşünceler arasında zelzele hafifledi. Hepimiz bahçeye koştuk. Evimizin önündeki verandada yağmurdan ve soğuktan kendimizi korumaya çalıştık.
5 Şubat akşamı İstanbul’a doğru yola çıkmak üzere hazırlıklarımı yapmıştım, 6 şubat sabahı yola çıkacaktım. Her insan gibi bugünden yarını bekler olmuştum. Bizim planımız Mevla’nın izni ilahisi olmadan elbette yürürlüğe girmezmiş. Depremin sadece bizim ilçeyi vurduğunu düşünüyorduk. Her işin vahameti gün ışıyınca ortaya çıkarmış derler. Elektrik, internet ve telefonla iletişim kuramayınca hiçbir şeyin farkında değildik.

Zaman ilerledikçe yıkımın ne kadar şiddetli olduğunu ve ne kadar büyük bir deprem yaşadığımızın farkına vardık. Ve şimdi deprem anından sağ çıktığımızın şükrü, etrafımızda olup bitenin de korkusunu yaşıyorduk. İşin vahametini bilmiyormuşuz. Yaşamamızın lütuf olduğunu, hayatını kaybedenlerin bizlere ibret olduğunu, adeta Hazreti Nuh’un Gemisine binen kimseler olduğumuzu anladık. Rabbimizin bize doğru yaşamak için bir fırsat daha verdiğini düşünüyordum.
Kaybedilen her canda biz de canlılığımızı kaybettik. Solan her yüzle biz de solduk. Ölüm hiç bu kadar çevremize toplu bir şekilde gelmemişti.
Her şey geride kalıyor, zaman hep ileriye gidiyor. Deprem öyle bir sarsmıştı ki; dağları, taşları, toprağı en çok da canından başka bir serveti olmayan insanı. Hayatta her şeyi unutan nisyanla malul olan insan bu depremi unutur mu diye düşünüyorum? Depremi yaşayan ve yaşamayan tüm insanların aklından ölüm duygusu geçti. Gidenler sadece ölenler değildi… Neydi giden? Kullanılmaya kıyılamayan eşyalar, yarına kalmış özürler, ertelenen telefonlar, tüm yaşanamamışlıklar, hatıralar…
Bu dünya bir anı mekanı ise buradan güzel hatıralarla ayrılalım. Sevdiklerimizle iki cihanda da beraber olacaksak onlarla daha çok vakit geçirelim. Biriktirdiğimiz binin de birin de deprem sabahı değeri sıfırdı. Yirmi çeşit kahvaltı sofrasını beğenmeyen çocuklarımız çadırda bulduğu bir kırık çaydanlığa sevinir oldu. Perdeler ve koltuk uyumsuzluğunu dertlenen hanımlar deprem sabahı bir naylon çadıra sevinir oldu. Her şeyin eşitlendiği bir sabaha uyandık. Onun için dünyadan gelip geçeceğiz buraya biriktirmeye değil, meta kazanmaya değil kulluk bilincimizin farkına varmak, cennet için prova yapmamız gerektiğinin idrakine varmak için bulunduğumuzu tekrar hatırlayalım.
Hepimizin bir kaderi olduğu gibi dünyanın da bir kaderi, yaratıcının yanında da bir ederi var. Malatya’da kayısı bahçelerini keserek binaya çeviren, Hatay’da tarım arazilerini yerleşim yaparak yeryüzündeki dengeyi bozan biz insanoğlu elbette ki kendi sonumuzu, kendi kıyametimizin yeryüzünde kopmasına sebep olacağız. Kıyamet madem hakiki müminlerin üzerine kopmayacak, hakiki mümin olmaya neden bugünden başlamıyoruz.