Ah, biliyor musun Musa Cemilciğim, Pascal adlı bir Fransız düşünürü “İnsanları tanıdıkça hayvanları seviyorum,” demiş. Doğrusu bu söz beni üzüyor. “Hayvanları tanıdıkça onları daha da çok seviyorum,” desek hem daha insanca hem de daha hayvanca olmaz mı? Hayvan deyip geçmeyelim. Onların her biri bir yaradılış şaheseri. En küçüğünden en büyüğüne kadar dünyamızı süsleyen milyarlarca hayvanın hepsi, ayrı ayrı incelenmeye, ayrı ayrı sevilip sayılmaya lâyık.
Biliyorum sana anlattığım hayvan hikâyeleri arasında en çok kediler var. Ama biz İstanbul’da yaşayanlar, en çok kedilerle karşılaşıyor, onlarla beraber oluyoruz. Benim bugün sana anlatacağım kedi de bir dönem müze olan, şimdilerde ise bir cami olan Ayasofya’nın kedisi: Gli.
Gli, dünyanın en meşhur kedisi. Devlet başkanlarıyla bile resimleri var. Sosyal medyada binlerce takipçisi olan bir kedi desem daha da çok şaşırır mısın? Benim de Gli ile ilgili bir hikâyem var. Bak dinle, Gli’nin hayatımda nasıl önemli bir yeri var, anlatayım sana.
Yıllar yıllar önce, bir gece rüyamda Ayasofya’da namaz kıldığımı görmüştüm. Sabah uyandım ve hemen o gün Ayasofya’ya gitmeye karar verdim. Biliyorsun Ayasofya her gün binlerce insanın ziyaret ettiği bir tarihi yapı. Ben ise bir gece önce gördüğüm rüyamı gerçekleştirmek, Ayasofya’nın içinde namaz kılmak istiyordum. Bu yüzden Ayasofya’nın kapanmasına yakın bir saate kadar sabırla bekledim. Son ziyaretçi olarak biletimi aldım ve içeri süzüldüm.
Ah Musa Cemilciğim, küçücük bir çocukken seni de götürmüştük dünyanın o en büyük kubbelerinden biri olan Ayasofya’ya. Biliyor musun çok garip ama bundan bin beş yüz yıl önce inşa edilmiş olan bu yapının tuğlaları suya koyduğun zaman yüzüyor. Bütün eski İstanbullular gibi yüzmeyi o tuğlalar da çok seviyor anlaşılan. Şaka bir yana sen o melekli mozaikleri ve dünyanın en büyük hatları olan levhaları acaba hatırlıyor musun? Hz. Allah, Hz. Peygamber ve dört halifenin isimlerinin yazıldığı levhalar… Hem Doğu Roma hem Roma imparatorlarının hem de Osmanlı sultanlarının göz bebeği olan Ayasofya’da, bu akşam saatinde in cin top oynuyordu. Sağa sola baktım, kimsecikler yok. Rüyamdaki yere geldim. Alnımın ateşini mermerin soğuğunda söndüre söndüre iki rekât namazımı kıldım. Selamımı verdim, ellerimi göğe açtım, gözlerimi kapadım. “Allah’ım Fatih Sultan Mehmet’in, nice İstanbullunun, dedelerimin, ninelerimin asırlar boyunca içinde namaz kıldığı şu mübarek mekânda yeniden namaz kılınmasını lütfen nasip et!” diye dua ettim. Duam bitti, kalkacağım. Tam gözümü açtım ki o da ne? Karşımda bir çift zümrüt yeşili göz, üstelik de şaşı, dikkatle bana bakıyor. Bir kediydi bu, iri yarı bir tekir. Ama sanki kedi değil de geçen asırlardan kalma bir Roma imparatoriçesi ya da saraylı bir hanım karşımda duruyordu. Kedinin bakışlarından ürperdim. Bu nasıl garip, ne kadar farklı bir kediydi. Anlayamadım. Neyse kalktım, namaz için çıkardığım ayakkabılarımı giyerken bir görevli yanıma geldi. Ne yaptığımı pek anlamadı ama beraberce o muhteşem kapılardan birine doğru dışarı çıkmak için yürümeye başladık. Baktım o sultan bakışlı kedi kâh önümde kâh yanımda koşuyor, arada bir eteğime sürtünüyordu. Sanki bir derdi vardı, bana bir şey anlatmak istiyordu. Durdum. Kediyi kucağıma aldım, hafifçe başını okşadım. Kedinin adı Gli’ymiş. Doğduğu günden beri Ayasofya’da yaşıyormuş. İçeriyi bir kez bile kirlettiği görülmemiş. Bir rivayete göre Ayasofya vakfiyelerinde, onun büyük büyük annesi olan kediler için yiyecek hissesi olarak bir gelir kaydedilmişmiş. Görevli bana bunları anlatırken sözünü kestim. Dedim ki:
“Affedersiniz, ben buraya bir dua için gelmiştim. O duamın gerçek olması için Gli’nin adını değiştirsek, ona benim adımı versek olur mu?”
Adamcağız şaşırdı:
“Sizin adınız ne peki?” dedi.
“Ümit,” dedim. “Ayasofya’nın ümidi. Gli’nin adı bundan sonra Ümit olsun.”
Adamcağız güldü:
“Peki,” dedi, “soran olursa bu kedinin adı bundan böyle Ümit oldu derim.”
Ya Musa Cemilciğim, Ayasofya’nın içinde kedilerin sultanı olan Ümit dolaştıkça benim ümidim de hep canlı kaldı ve sonunda Ayasofya yeniden cami oldu. Şimdi hanımların namaz kıldığı o ilk namaz mekânında, şükran gözyaşları içinde secde yaparken hep Gli’yi, pardon kedi Ümit’i hatırlıyor ve bütün ümitlerimizin gerçek olması için dua ediyorum.