“Saadettin Ökten-Hayatı ve Medeniyet Tasavvuru” Üzerine Bir Söyleşi

Sema Bekiroğlu
Sema Bekiroğlu

Kitap ile ilgili sorulara geçmeden önce Sema Bekiroğlu’nu tanımak isteriz.

 

1976 İstanbul doğumluyum. Memleketim Erzincan. Üç çocuk annesiyim. Bütün eğitim kademelerim (İlköğretim-0rtaöğretim-Üniversite) İstanbul’da geçti. Lise yıllarım Küçükköy İmam Hatip Lisesi’nde, üniversite yıllarım Marmara Üniversitesi’nde. Hayatımın ilmi ve fikri anlamda en yoğun, heyecanlı biraz da aksiyoner geçtiği yıllar. Üniversiteden 1999 yılında mezun olmam gerekirken malum 28 Şubat engeline takılıp mezun olamadığım günler ve maalesef Atatürk Eğitim Fakültesi Tarih bölümünü severek okuyup bitirdiğim halde öğretmenlik mesleğimi uzun seneler yapamadığım, ülkemiz tarihinde hatırlamak istemediğimiz dönemler. Şartlar normale döndüğünde ancak mezun olabildim.

 

Bu arada evlilik süreci, çocuklarımız derken eşimin işinden dolayı 5 sene ailecek yurt dışında ikamet ettik ve ülkemize döndüğümüzde kaldığımız yerden yola devam… Bir müddet özel ve devlet okullarında öğretmenlik yaptım. Bazı sivil toplum kuruluşlarında gönüllü olarak eğitim alanında çalışmalara katıldım ve 2017’den beri İl Milli Eğitim, Başakşehir Milli Eğitim ve Üsküdar Milli Eğitim Müdürlüklerinde Strateji Geliştirme ve Projeler Biriminde görev yaptım. Bu arada 2020 yılında Tarih ve Medeniyet Araştırmaları alanında yüksek lisans eğitimimi tamamladım. Şu sıralar nasip olursa vaktimi akademik çalışmalara ve okumalara yoğunlaştırmak niyetindeyim. Ya nasip diyeceğiz, Allah ne kapı açarsa elimizden geldiğince kendimize, ailemize, çocuklarımıza gençlerimize ve tabii ki bir medeniyetin mensubu olduğumuz iddiasındaysak yaşadığımız topluma katkı sunmanın gayreti içerisinde yolculuğa devam edeceğiz.

 

İlke Yayınlarından çıkan ilk kitabınız; yazmaya ne zaman başladınız, yazma sürecini ve yayınlandığındaki duygularınızdan bahseder misiniz?

 

Aslında benim ilgi alanım öncelikli olarak eğitimcilik. Şu ana kadar yaptığımız çalışmalar ve projeler bu anlamda eğitimciliğimizle bağlantılı işlerdi. Aynı zamanda eskiden beri okuma ve yazmaya da ilgim hep var, kendimce yazıp çizdiğim şeyler diyelim. Bu kitap yazarlık iddiasıyla ortaya çıkmış bir eser değil aslında. Yüksek lisans tezimden yola çıkarak kitaba dönüştürdüğüm bir çalışma oldu. “Sadettin Ökten’de Medeniyet Tasavvuru ve Çağdaşı Düşünürlerle Mukayesesi” başlıklı çalışmam, tez savunması sırasında hocalarım tarafından ilgi çekmişti. Tez savunma hocalarımdan Dr. Nuray Ocaklı’nın tezin kitaplaştırılması önerisi, sonrasında danıştığım birkaç yazar ve akademisyen dostların da benzer önerileri, açıkçası beni kitabı yazmaya teşvik etmiş oldu. Sadettin Ökten Hoca elbette kitaplarıyla, katıldığı pek çok konferans ve programlarla tanınan kıymetli bir fikir insanımız. Kendileri medeniyet tasavvuru düşüncesini pek çok platformda açık ve anlaşılır bir şekilde izah etmektedir. Âcizane biyografi tarzında hazırladığım bu kitabı yazma isteğimdeki amaç, Sadettin Ökten’in hem hayatını hem de medeniyet düşüncesini derli toplu bir şeklide meraklıları ve ilgilileriyle buluşturmaktı. Hocanın günümüzde yaşayan bir entelektüel ve  İstanbul beyefendisi olarak kendimce ilgimi çeken yönlerini ve düşüncelerini bilmeyenlere noksanlarıyla da olsa daha yakından tanıtmak isteğim bu kitabın çıkış serüvenidir diyebilirim.

 

Duygularımla ilgili kısmına gelecek olursak, bir kitabın yayınlanma aşamasına kadar aslında heyecan hep var oluyor. O da elinizde büyüttüğünüz emek verdiğiniz bir çocuk gibi sorumluluğu büyük bir ve eksiği hiç bitmeyen bir şey. Mutlaka şurası da eklenmeli ya da düzeltilmeli denilecek kısımları oluyor. Hele biyografi tarzından bir şahsiyeti çalışıyorsanız işiniz daha da zorlaşıyor ve titiz çalışmanız gerekiyor. Mutlaka eksiklerine rağmen tabii ki heyecan ve mutluluk verici güzel bir süreç. İnşallah hayırlı olur.

 

İnşallah. Peki Sadettin Ökten Hocamızın kitap hakkında düşünceleri nelerdi, düşüncelerini alma imkânınız oldu mu?

 

Tabii ki tez konuma karar verdikten sonra yapmam gereken şey hocamızın fikrini almaktı. İlk defa telefonda tanışıp niyetimi kendilerine sunduğumda bu konuya danışman hocalarımla karar verilmesinin daha uygun olacağını önerdi ve böyle bir çalışmanın kendisini onura edeceğini de ifade etti. Benim için bu rıza ve onay önemliydi elbette. Sonrasında kendileriyle medeniyet tasavvuru bağlamında yaptığım röportajlar için de bir başlangıç noktası oldu. Tezin kabulünden sonra kendilerini ziyaret ettiğimde tezimi de sunmuş oldum, okumuştur diye düşünüyorum; kitaplaştırma işi tabii sonraki süreç olduğu için kitap hazırlıkları bitene kadar, bilgilendirmedim açıkçası. Basım aşamasından önce yine asistanı vasıtasıyla haberdar ettim. Gözlemlediğim kadarıyla hocamız oldukça mütevazı biri olduğundan kendisiyle ilgili bir çalışma hasebiyle genel anlamda yorum yapmaktan imtina etmekteydi. Bu tez aşamasında da kitap basımı konusunda da böyle oldu.

 

Kitabın giriş bölümünde “Osmanlı’dan Günümüze Ülkemizde Medeniyet Kavramı Üzerine Yaklaşımlar” üzerine geniş yer verilmiş…

 

Evet, medeniyet bahsi Tanzimat’tan beri günümüze kadar hep konuşulan meselelerimizden biri olmuş ve olmaya da devam etmekte. Çünkü medeniyet konusu tarih bilimini de de kapsayan bir üst başlık ve insanlık tarihinin yaşam tarzlarının kodlarını içinde barındırıyor. Toplumların algoritmaları belki bu minvalde değişime ve dönüşüme uğruyor. Bu çerçeveden bakıldığında her dönem için farklı ve değişen bakış açılarının olması da doğal anlaşılır bir şey. Tanzimat’tan itibaren Batılılaşma serüvenimizde bu kavrama olan yaklaşımları doğru analiz edebilmek bugünün medeniyet mevzunu anlamamız açısından da gerekli olduğunu düşündüğümden, genel hatlarıyla bu süreci okuyucuya hatırlatmayı arzu ettim.

 

Medeniyet Tasavvuru bağlamında farklı çok değerli düşünürlerimiz var; kitapta da bahsettiğiniz gibi bu noktada sormak isteriz neden  “Sadettin Ökten ve Medeniyet Tasavvuru” üzerine yazdınız?

 

Sadettin Ökten’in son yıllarda “kendi hakikat arayışındaki bir gayret” olarak da tanımladığı medeniyet meselesini derinlikli ve bütüncül bir yaklaşımla ele aldığını düşünüyorum. Yılmaz Özakpınar bu alanda kendilerine yol açan kıymetli bir isim olmuş olup Ökten Hoca bu yolda deneyim ve tecrübelerini üzerine koyarak arayışına devam etmiştir. Hem kendi medeniyetimizin Osmanlı yorumuna bir dönem şahitlik etmiş olması ve bu kaynaklardan beslenmesi hem de Batı’da bir dönem yaşamış olması, Batı medeniyetini sadece dışarıdan değil içeriden de gözlemlemiş olması, kanaatimce medeniyet meselesine daha objektif bir yaklaşım ortaya çıkartmasını sağlamıştır. Günümüz sorularına ve sorunlarına yaklaşımında bir taraftan reel bir bakış açısı diğer taraftan kendi ifadeleriyle hikmet penceresinden de nazar eden hakikat arayışı ve bu minvalde yaşadığımız çağa dair tespit ve önerileri dikkatimi çekmişti. Ökten’in medeniyet tasavvuru anlayışının diğer düşünürlerimizle birlikte ele alışım meselenin ortak ve farklı bakış açılarıyla nasıl değerlendirildiğini ortaya çıkartmak isteğimdi diyebilirim.

 

Sadettin Ökten nasıl bir evde doğmuş? Ailesi hakkında neler söylemek istersiniz?

 

Fikir insanlarını daha iyi tanıyabilmek için, şahsiyet ve kişiliklerinin oluşumunda temel teşkil eden aile hayatını, çocukluk ve gençlik yıllarında ona etki eden isimleri, aldığı eğitimi, içinde yetiştiği dönemin şartlarını iyi anlamak gerekiyor şüphesiz. Bu bağlamda Sadettin Ökten’in medeniyet tasavvurunun anlaşılması büyük ölçüde onun hayatındaki bu detayları daha yakından tanımaya da bağlı. Ökten çocukluğunun geçtiği ev hayatını şöyle tasvir eder:

 

“Biz annemin taht-ı terbiyesinde, evde büyüdük. Kışın Beyazıt’ta otururduk. Okul, ev, cami, tekke, akrabalar beşgeninde yaşardık. Çok renkli bir çocukluğumuz oldu. Yazın da peder bizi yazlığa götürürdü. Ben Boğaz’da büyüdüm, Kanlıca’da. Zannederim 46’dan 60’a kadar bir yalıda oturduk ki dehşet bir şey! Çok farklı bir hayat. Orada sokak yoktu zaten. Bir yalı, yol geçiyor ve ötesi deniz, arkası koru. Oradaki yaşama göre her şey serbest.”

 

Sadettin Ökten gerçekten köklü bir aileden gelmiş ve bu kaynaklardan beslenmiş bir fikir insanı.  Ökten denilince hafızalarda çağrışım yapan, Türkiye’de İmam Hatip okullarının kurucusu olan merhum Celalettin Ökten Hocanın hem baba hem örnek eğitimci olarak; yine müşfik bir annenin tavırları ve evde doktor olan büyük abla ve öğretmen olan küçük ablasının, akrabalarının özellikle dayılarının, teyzelerinin, anneanne ve dedesinin Ökten’in dünyasında önemli yere sahip olduğu görülmekte. Ökten’in yetişmesine katkıda bulunmuş olan bu güzide insanları kendileri “Hayatımdan Portreler” kitabında ailesiyle ve akrabalarıyla olan anılarını anekdotlarla çok hoş anlatmaktadır.

 

Saadettin Ökten,  ilk ve orta tahsilinden sonra 1959’da Vefa Lisesi ve 1964’te İTÜ İnşaat Fakültesi’nden mezun oluyor ve yurtdışında ve ülkemizde çeşitli üniversitelerde akademik çalışmalarını sürdürüyor 1989 yılında bulunduğu bilim dalında profesör oluyor ve 2004 yılında kendi isteği ile emekliye ayrılıyor.

 

Eğitim hayatına ve bu süreçte fikir dünyasına etki eden hocaları, fikir ve düşünce dünyasına yön veren şahsiyetler hakkında neler söylemek istersiniz?

 

 Öncelikle babası Celal Hoca başta olmak üzere eğitim hayatındaki lise hocalarından Ziver Tezeren (edebiyat hocası), Ali Nusret Bey (Ziya Gökalp’in damadı), Azade Hoca (fizik hocası), Şâdiye Hanım (coğrafya hocası); babası Celal Hoca’nın muhitinden tanıdığı isimler olarak Nurettin Topçu, Mahir İz, Cerrahi postnişinlerinden İbrahim Fahreddin Erenler, Hafız Ali Efendi, Ali Üsküdarlı, Şevki Efendi, Özbek Şeyhi Necmeddin Efendi, Şükrü Kocabaş, Mehmed Zahid Kotku başta olmak üzere Nureddin Tekkesindeki diğer hocalar, Ökten’in küçüklüğünden itibaren kendisine yön veren, fikir ve düşünce dünyasına katkı yapan önemli şahsiyetler arasında olmuştur.

 

Ayrıca Mahir İz, Nurettin Topçu, Fethi Gemuhluoğlu, Mümtaz Turhan, Yılmaz Özakpınar gibi ülkemizin gerçekten çok kıymetli insanları ile birlikte vakit geçirmiş onlardan müstefit olmuştur. Bir konuşmasında Nurettin Topçu’dan bahisle :“Nurettin Topçu’yu hayatımda çok mühim bir yere koydum. Beni inşa eden insanlar arasında çok mühim bir yerdedir; fiilen inşa etmiştir. Bu inşa sürecinin bir tanesi de merhum pederdir. Nurettin Topçu pederin önce talebesi, sonra dostu, bizim de aile dostumuz olmuştur. Tabi o zamanki şartlar muvacehesinde. Onun hemen yanında şüphesiz hemen arkasında, Nurettin Topçu’dur” der.

 

Yine Mahir İz ile ilgili başka bir bahiste ise; Mahir Hoca’dan çok şey öğrendik. Basit şeyler, mühim şeyler basit olur zaten. Tabiata bakmasını öğrendik. Arnavutköy’de Âsariye Cami vardır. Orada oturuyoruz. Hoca o zaman 60’ı geçmiş tabii. ‘Yahu, diyor. Şu semaya bak. İnsanın içine sürur doluyor. Biz bakıyoruz, tabi genciz, dünyayı tozpembe görüyoruz. ‘Şu guruba bakın, bulutlara, denizin güzelliğine. Hüzün ve Cemal tecelli ediyor’. Böyle baka baka öğreniyorsunuz ”der.

 

Evet bahsettiğimiz kişiler Türkiye’nin değerleri. Bu değerlerden beslenmiş. Bu bir akış belki onlardan Sadettin Hocaya ve hocadan da bizlere geçecek olan bir silsile, kim bilir…

 

Kitabınızın ikinci bölümünde Saadettin Ökten’in Medeniyet Tasavvuru’na ayrılmış. “Medeniyet Tasavvuru Çıkış Noktasından” ilham kaynağı Yılmaz Özakpınar’ın Medeniyet teorisinden Saadettin Ökten’de medeniyet tasavvuruna ayrıca medeniyet tasavvuru ve mekan,  ekonomik yapı ve manevi hayatla ilgili başlılara da yer verilmiş bu konuda neler söylemek istersiniz?

 

Sadettin Ökten bir mühendis. Bu alanı dışında uzun zamandır medeniyet üzerinde eski ve yeni tüm yaklaşımları değerlendirerek, tarihi müktesebattan yola çıkıp kendi birikim ve tecrübesinden izler taşıyan “medeniyet tasavvuru” kavramı üzerinde durmakta, gerek kendi yazdığı eserlerde gerek katıldığı programlarda bu konuyla ilgili fikir ve kanaatlerini paylaşmaktadır. Ülkemizin yine  kıymetli bir bilim insanı Yılmaz Özakpınar’ın medeniyet teorisinden esinlenerek ve bu teoriye yeni açılımlar getirerek yorumladığı medeniyet tasavvurunu, toplumun inandığı temel değerler sistemine ilişkin genel bir çerçeve olarak ele almaktadır. Bu değerler sistemi, vahiy kaynaklı bir inanç olduğu gibi, metafizik bir inanış, bir doktrin ya da farklı değerlere yaslanan aşkın ya da rasyonel bir kutsal da olabilir. Ökten’in medeniyet tasavvurunda; değerler sistemi, bu sisteme göre belirlenmiş davranış veya biçim, bu biçimleri denetleyen ahlak ve hukuk kuralları olmak üzere üç temel özellik göze çarpar.

“Medeniyet ailesi”, “medeniyet algısı”, “öz”, “biçim” (şekil) gibi terimler bu tasavvuru açıklayan sembol ifadelerdir. Medeniyet tasavvuru (öz) değişmezken, özün hayata geçtiği biçim yani kültür zaman ve şartlara göre değişiklik gösterebilir. Ökten, medeniyet tasavvurunun yaşanır kılacağı bir mekâna mutlaka ihtiyacı olduğunu söyler. Bu bağlamda şehir ve mekân üzerinde önemle durur. Özellikle şehir ve mekân üzerine hocanın yazmış olduğu “İçimde AVM Var”, “Fincanımda Kola Var” adlı kitaplarında “şehir- mekân”, “kültür-medeniyet” ilişkisini tüm detaylarıyla ele almakta.

 

Ökten’in Batı medeniyetinin dünü ve bugününe, Batı’nın ortaya çıkardığı ve yeni bir din olarak gördüğü moderniteye dair kapsamlı analizleri bulunmakta, bu kısmı biraza açabilir miyiz?

 

Bugün medeniyet tasavvuru anlamında Batı ve İslam medeniyeti olmak üzere iki medeniyetin ayakta kaldığını ifade ederek, kendisinin ruhen ve zihni olarak İslam medeniyet tasavvurunun müntesibi olduğunu söyler. Batı medeniyet tasavvurunun kodlarını tarihsel süreçte geçirdiği evreleri göz önünde bulundurarak bugün geldiği aşamayı rasyonaliteye ve ruhu olmayan madde dünyasına dayandırırken, İslam medeniyet tasavvurunun hâlâ özü itibarıyla vahiy kaynaklı değerler sistemine bağlı olduğunu söyler. İslam medeniyet tasavvurunun yaşam ve görünür olan kısmında farklı bir medeniyetin izlerinin olmasını paradoks olarak görür. Batı medeniyet tasavvurunun (modernite )bugün modern dünyayı çıkmaza, kaosa soktuğunu; İslam medeniyet tasavvurunun modernitenin ortaya koyduğu bu sonuçlara merhamet, şefkat ve aşk ile karşılık verecek bir tasavvur olduğuna inanır.

 

Kitapta -gerçi tezde daha detaylıca ele almış olduğunuzu söylemiş olsanız da- Sezai Karakoç ve İsmet Özel’in medeniyet yaklaşımları ile Sadettin Ökten’in medeniyet tasavvuru yaklaşımı arasında da ortak ve farklı yönlerle ilgili tespitleriniz var. Bu kısmı kısaca sizden izah etmenizi istesek…

 

İlk defa “diriliş medeniyeti” fikrini ortaya çıkaran Sezai Karakoç ile Sadettin Ökten’in medeniyet tasavvuru arasında ortak noktaların olduğu göze çarpmaktadır. Medeniyetin konusu ve çıkış noktası tarihsel süreç içerisinde medeniyete bakış, medeniyetin hayata geçeceği mekân olarak şehir hayatı, medeniyet ve kültür arasındaki ilişki, İslam’ın yaşayan son örneği Osmanlı yorumu ve bu yorumdan çıkarılacak tecrübeler, medeniyetler arası etkileşim, Batı medeniyetinin dün ve bugünü, dayandığı temeller, modern insanın çıkmazı, modernitenin ve kapitalist sistemin bugün dünyaya dayattığı zorbalık gibi konularda ortak bir dil kullanan iki düşünürün medeniyet kavramına farklı yaklaşımları da bulunmaktadır.

 

Sezai Karakoç tarihten günümüze tek medeniyet olarak İslam medeniyetini (hakikat medeniyeti, insanlığın medeniyeti) kabul eder. Doğu ve Batı medeniyeti ayrımına karşı olarak; İslam medeniyetinin bu iki medeniyet dışında üçüncü ve tek medeniyet olduğunu söyler. Ökten’deki İslam medeniyet tasavvurunun dayandığı değerler sistemi, Karakoç’un İslam medeniyeti söylemiyle aynı olup vahiy kaynaklıdır. Ökten, Karakoç’tan farklı olarak, vahye ya da vahiy dışında inanç ve değerlere yaslanan başka medeniyet tasavvurlarının da olabileceğini kabul eder.

 

Kültür ve medeniyet arasındaki ilişkide Ökten, kültürü, medeniyet tasavvurunun biçime ve şekle dönüşmüş hali olarak görürken, Karakoç, direkt bir medeniyet-kültür ayırımı yapmaz. Kültürü medeniyet çerçevesinde değerlendirir. Her medeniyetin kendine ait bir kültürü olduğu anlayışında her iki düşünür de hemfikirdir. Karakoç medeniyet başlığı altında, Batı’da kullanılan nation (millet) kavramından farklı olarak Kuran’da geçen anlamıyla ırka ve coğrafyaya dayanmayan “millet” anlayışını savunur. Ökten ise medeniyet tasavvurunun toplum tarafından kabulünde toplumsal mutabakat kavramını daha fazla ön plana çıkartır.

 

Ökten ve Karakoç’un bugünkü Batı dünyasının durumu ile ilgili fikirlerinin ortak olduğu görülmektedir. Her ikisine göre bugün Batı medeniyeti, ilk çıkış noktasından tamamen ayrılarak farklı melez bir uygarlığa dönüşmüş; dini inanış olarak Hristiyan unsurdan uzaklaşarak, sanayi inkılabı sonrası rasyonaliteye ve maddeye dayalı, metafiziğin devre dışı kaldığı ve yeni bir din olarak moderniteye evirilmiş; aklı, bilim ve tekniği, maddeyi ve Batılı insanı merkeze alan ilerlemeci bir anlayışla hem kendi insanını hem de dünyayı büyük bir bunalıma ve kaosa sürüklemiştir.

Ökten ve Karakoç’un üzerinde durdukları ortak bir nokta da; İslam medeniyetinin yaşayan son örneği Osmanlı yorumunun tarihsel bir tecrübe ve birikim noktasında istifade edilecek büyük bir zenginliğe sahip olmasıdır. Ökten’in Osmanlı için “örselenmiş medeniyet” tanımına karşılık Karakoç, bugünkü medeniyetimizi “yaralanmış medeniyet” olarak ifade eder. Her ikisine göre; yeni yorumlarla bugünün diline uyarlanmış ve var olandan güç alarak Karakoç’un ifadesiyle “diriliş medeniyetinin direnişe”, Ökten’in ifadesiyle “İslam uygarlığının üçüncü bir hamlesi” olarak medeniyet tasavvurunun yeniden canlanmasına ihtiyaç vardır.

 

İsmet Özel temelde medeniyet kavramını reddettiği için Ökten ve Karakoç ile ortak noktada buluşmasa da,  Batı medeniyeti ve modernite ile ilgili yaklaşımlarında her üç fikir insanımızın da ortak noktada olduğu görülmektedir. Özel’in savunduğu Kuran ve sünnete yani vahye dayalı inanç sisteminin adı medeniyet olmasa da, Ökten’in medeniyet tasavvurundaki “öz” ile Karakoç’un “hakikat medeniyeti”nde ifade ettiği çıkış noktaları aslında aynıdır. Özel’in, Batı’nın bilim ve tekniğinin alınmasının beraberinde İslam’ın zihin dünyasına getireceği zararlar konusundaki endişe ve tedirginliği, Ökten ve Karakoç’ta çok fazla görülmez. Aksine sağlam ve yaşanır bir medeniyet tasavvurunun diğer medeniyetlerle etkileşim içinde olması hem bir zenginlik hem de kendi medeniyet tasavvurumuza olan güvenin göstergesi olarak görülür.

 

Kitabın sonunda ek olarak 2019’da Atik Valide Sultan Külliyesi’nde Sadettin Ökten ile gerçekleştirdiğiniz  ‘Medeniyet Tasavvuruna Dair Bir Söyleşi ’ye yer vermişsiniz.

 

Söyleşide Batı Medeniyeti ve İslam Medeniyeti üzerine Batının modernite kimliğini, İslam medeniyetinin Müslüman kimliğini tanımladığı ve geçmişten günümüze hatta geleceğe dair medeniyet tasavvuru üzerine Saadettin Ökten hocamızın değerlendirmeleri öne çıkıyor. Söyleşi üzerine sizden bir değerlendirme istesek…

 

Genel anlamda modern dünyanın sorunları ve çıkmazlarında zihnimde var olan soruları anlamlı kılmada Ökten’in medeniyet tasavvuru, düşünce dünyama önemli ölçüde katkı yaptı diyebilirim. Söyleşide bazı noktalarda kafamın karışıklığı dikkat ederseniz göze çarpmakta.  Açıkçası arayışta olmak biraz da kafa karışıklığıyla bağlantılı. Çünkü çok güvendiğim akıllarımız da modern bilimin bize dayattığı akılcılıktan etkilenmiş ve ister istemez eğitim sistemimiz de bu akışın içerisnde. Hangi medeniyet tasavvurunun müntesibi olduğumuz kısmındaki arada kalmışlık mevzuu da ayrı bir konu… Hoca ile yaptığım röportajda kendilerindeki teskin ve mutmain bir anlayış, reel ama bir o kadar da hikmet nazarıyla olan yaklaşımları açıkçası beni etkileyen en önemli kısımlar olmuştu.

 

Şu an yazmaya başladığınız başka bir kitap var mı? Onun hakkında da küçük ipuçları alsak sizden?

 

Yazı benim için yazarlık sanatı gibi değil, o ayrı bir şey ama sözün uçmasını istemediğim yerlerde ya da yazılmasını ve paylaşılmasını kendimce hayır telakki ettiğim durumlar için başvuracağım bir alan olabilir. Kısmet ve nasip diyelim şimdilik…

Lisans eğitimini 1999’da Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Tarih Öğretmenliği Bölümünde tamamladı. Yüksek lisans eğitimine Sabahattin Zaim Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde Tarih ve Medeniyet Araştırmaları dalında devam ederek 2020 yılında “Sadettin Ökten’de Medeniyet Tasavvuru ve Çağdaşı Düşünürlerle Mukayesesi” başlıklı tezini yazdı. 2022’de Sadettin Ökten ve Medeniyet Tasavvuru kitabı yayımlandı. Çeşitli sivil toplum kuruluşlarında kültür ve eğitim alanındaki projelere katılmıştır. Özel ve devlet kurumlarında öğretmenlik yapmış olup şu anda akademik çalışmalarına devam etmekte olan Sema Bekiroğlu 3 çocuk annesidir.