Sosyal mecraların hayatımıza yeni girdiği zamanlardı. Herkes önce kendisine bir hesap açıyor sonra da kim var kim yok aratıyordu. Yakın arkadaşlarımız, uzak akrabalarımız, iş yerinden ya da komşulardan tanıdıklarımızı buluyor, hesabımıza ekliyorduk. Bir de uzun süredir görmediğimiz, öldü mü kaldı mı bilmediğimiz öğretmenlerimizi…
İlkokul öğretmenim Gönül Korkmaz! Arama boşluğuna yazıyorum, aynı isimle birçok kişi çıkıyor. Tek tek bakıyorum yüzlerine, hangisi benim Gönül Öğretmenim olabilir? Her şey değişebilir bir yüzde ama gülümseme değişmez, hep aynıdır. Buluyorum ya da bulduğumu zannediyorum. Başlıyorum yazmaya:
“Benim, öğretmenim. Dr.Tevfik Sağlam İlköğretim Okulu’ndan Gülsüm. Peki siz benim gönlümdeki Gönül öğretmen misiniz?”
Cevap gelmiyor. Ara ara açıp bakıyorum, o yıllarda “görüldü”ler, “çift çizgi”ler yok, hayâl kırıklığıyla kapıyorum. O değildi demek, diyorum ama o olmasaydı hiç değilse “Ben değilim.” yazardı.
-1986, Gönül Korkmaz, burada mı?
-Gelmedi öğretmenim.
Günler geçiyor, ben vazgeçmiyorum. Arkadaşlarının olduğu listeye, fotoğraflarına bakıyor, tahmini birilerine daha yazıyorum.
“Gönül Hanım’ın yakınısınız sanırım. Kendisi bir öğretmen miydi? Eğer öyleyse ben yıllar öncesinden öğrencisi olabilirim. Kendisine ulaşamadım, herhangi bir haber alabilirsem çok memnun olacağım. Şimdiden teşekkürler.”
Sonunda beklediğim haber geliyor.
-Merhaba. Evet Gönül, dediğiniz okulda öğretmenlik yapmıştı. Fakat sonrasında sağlık sorunları yaşadı ve mesleğini bıraktı. Çok değerli bir insandı. Üzülerek çok üzülerek söylüyorum ki bundan birkaç yıl önce Gönül’ü kaybettik.
“1986 Gönül… Bir daha gelemeyecek.”
Donup kalıyorum. İnsan, yalnızca birlikte yaşadığı kişilerin ölümlerinden dolayı üzüntü duymaz. Hayatına dokunmuş ama uzağında yaşayıp ölmüş biri için de üzülebilir, hem de çok… Siz kaybetmişsiniz ama ben buldum, diyerek fotoğraflarına bakıyorum. Birilerini sararken, birileriyle yemek yerken, okuduğu kitabı, açan çiçeğini gösterirken paylaştığı karelere tekrar ve başka bir gözle bakıyorum. Gezip gördüğü yerleri, kendi sesinden anlattığını hayal ediyorum. Bende bıraktığı hisleri etrafındakiler de hissetmiş midir diyerek onları da inceliyorum. Hatırası saçlarımı okşuyor, yanı başımda beni teselli ediyor sanki.
Yaşasaydı bana ses verecek, uzun yıllar sonra ben öğretmenimi o öğrencisini bulmuş olmanın verdiği heyecanla belki bir yerlerde buluşmaya karar verecektik. Belki bir kahve içecek, o kahvenin kırk yıl hatırı olacağını konuşacak ve belki de bir daha görüşemeyecektik. Olmadı. Gönül Öğretmen, ilkokula başladığımız ilk sene sözleşmeli olarak gelmiş, ertesi yıl aramızdan üzülerek ayrılmıştı. Meğer kalplerimizden gitmeyeceğine dair sözleşerek gitmiş. Gitmedi. Hatırımda izi, kulağımda sesi, yüzündeki tebessümüyle hep yaşayacak.
-1986 Gönül, burada mı?
-Burada öğretmenim!