İNCE bir ruha sahipti.
Bir şeyi yapmadan evvel ölçüp biçerdi.
İşin ucunun nereye varacağı üzerinde fikir yürütür, sebep sonuç ilişkisini önemserdi.
Zihni bir matematik arenası veya laboratuvarı gibi çalışırdı.
Buna rağmen içliydi.
Rakik idi.
Hisli bir kalbe sahipti.
Kimseyi kırmamak için olağanüstü bir çaba gösterirdi. Yine de elinde olmadan gücendirdikleri olursa onların gönlünü almak için elinden geleni yapardı.
Hatır gönül sayan birisi olarak ünlenmişti.
“Görgü kuralları görmezden gelinmez” düşüncesini daima ileri sürerdi.
Bunun birinci kuralının yalana başvurmamak ve olabildiğince sahih olmaktan geçtiğine inanırdı.
Bunun olmaması halinde gösterilen tavrın incelik değil, riya olacağını savunurdu.
Davet edildiği ortama uygun giyinmeyi, burada bulunanların rahatsız olmayacağı bir tutumu benimserdi.
Bilgeydi.
Ama vara yoğa konuşmazdı.
Söz kesmez, kendisine fikir almak için müracaat edilmediği zaman ortadan dalıp ahkam kesmezdi.
Sual edildiği vakit; muhataplarının anlayışlarını, ilmi seviyelerini, yetiştikleri kültür havzasını da dikkate alarak cümleler kurar, örneklendirmeyi buna göre yapardı.
Bunaltıcı bir dili tercih etmez, kısmen eğlencelik anekdotlar sıkıştırırdı konuşmasına.
Araya biri bodoslama dalacak olsa; susar, kişinin kendisini ifade etmesine fırsat verir, sözünü tamamlamasını beklerdi.
Bunu anlamayanlar ise; fırsat yakaladıklarını düşünür, düşünce dile getirmeyi “Korsan Bildiriye” dönüştürürlerdi.
Yine de ses çıkarmaz, sabırla tamamlamalarını beklerdi.
O bunlara bir şey söylemezdi ama ben soru soranların verilen cevabı bile dinlemeye tahammül etmeyişlerine fena halde bozulur gözlerimi yana devirirdim.
Bunu fark ettiğinde ısıtıcı bir tebessüm salar, beni o kuyudan kimse fark etmeden çıkarırdı.
Önceleri hayret etmiş olsam bile giderek hayranlığım artıyordu.
Bir gün artık dayanamamış ve “Efendim, bu destursuz insanlara nasıl dayanıyorsunuz?” demiştim.
Bin bahara bedel o muhteşem gülümsemesini yine üzerime salmış ve şöyle demişti:
“Zahmetsiz zarafet olmaz Nazarım.”
…
ÖĞRENDİM Kİ;
Zarif olmak incelik gerektirir.
Zahmeti göze almayı icap ettirir.
Tahammülden ziyade aktif sabrı açığa çıkartır.
Gizli ajanda sahipleri bunu başaramazlar.
Çıkar beklentisine kendisini kaptıranlar işi sonuna kadar vardıramazlar.
Kendilik bilincine ulaşmamış yani içeriden kendini imar etmemiş kişilerin kârı değildir.
Mamur olmayan başkasını nasıl imar edebilir ki?
Kişilik inşasını haysiyet tuğlalarıyla öremeyenler rekabete girmekten kendilerini alıkoyamazlar.
Kıskançlık duygusunu dünyalarından kovamazlar.
Paylaşımı ilke edinemezler.
Yekdiğerini düşünme hususunda mesafe alamazlar.
Yani zarafet gömleği herkesin üzerine oturmaz.
İğreti durur.
O sebeple hayatın mayası samimiyet, vazgeçilmezdir.
Bu olduğu vakit ise zahmet, külfet olmaktan çıkar rahmete inkılap eder.
Gayretimiz bu yönde olmalı.
“İyiler, iyi atlara binip gittiler” demeden kendimiz iyi olmamız gerekiyor.
“Dünya sana aittir, evet ama sadece sana ait değildir” fikrinden yola çıkarak ortak yaşam becerilerini geliştirmeliyiz.
Ve…
Bunu zarafetle yapmalıyız.