Bu çalışmanızda dikkat çekici çizgiler var. Neden?
Nesnelerle dolu bir dünya ve bu nesneleri algılayan özneleriz. Yani “ben, biz, bizler…”
Zaman geçtikçe daha da anlam kazanan, daha da bir derinlik ihtiva eden “çizgiler”…
Çünkü bazı çizgiler gerçekten döneminde değil de sonraki dönemlerde insanların bakış açılarına göre, yaşantılarına göre, ele alış tarzlarına göre daha da fazla anlam kazanıyor.
Hayatımızın her anında karşılaştığımız çizgiler. Kimi uzun, kimi kısa, kimi dar, kimi geniş, kimi yuvarlak, kimi diagonal. Her an belli belirsiz çizgilerimiz var. Kimini fark ederiz, kiminin farkına varmayız. Büyük ve görünmeyen bir kalemle bizi kuşatan çizgiler var hayatımızda. Kimisi kainat büyüklüğünde kimisi mikroskopla ancak görebileceğimiz. Kimisi belki de hiç göremeyeceğimiz fakat hissedebileceğimiz tatta.
Kimisi alnımızda, kimisi avucumuzda, kimisi bir gülüşümüzde, kimisi uzun ince bir yolda, kimisi yaşadığımız toprakların sınırında. Çizgiler her yerde! Hayatımızın gizli satırlarında.
“Varoluş ve Bereket” adlı serimin amacı buna dikkat çekmek. Varlığımıza, bugünümüze ve görmediğimiz fakat bildiğimiz ve hissettiğimiz beklenen geleceğe…
Kalın çizgiler bir yandan sağlam bir duruşu temsil ederken öte yandan “kapanan günleri” hatırlatmaktadır. Endişeli bekleyiş, ürkek ruh… İnce çizgiler ürkekliği temsil ederken, giderek hafifçe kalınlaşan çizgiler bir “kıpırdanışı” anlatır. “Ruhun, nefese ihtiyaç duyduğunu” söyler.
İnsanlığa ilk kalemi tutturan, ilk çizgiyi çektiren, ilk boyayı tattıran bir görünmez gücün varlığını hissetmeli sanat dediğimiz muammada. Sibgatullah lazım, yanında sünnetullah olmalı. Aşk’ı, hüznü, sevinci, mutluluğu, derdi, kısaca yaşamın kendisini insanın derunundan gün yüzüne çıkaran bir sanat.
Sanat için “Derinlere” mi inmeli? Ortaya bir eser çıkarmak için, bir tuval, bir fırça, bir boya, bir nesne yetmez mi?
Yetmez. Yüreğini ortaya koymalı sanatçı, kalbinin sesini dinlemeli, zihnini yakmalı harıl harıl. Sadece görünen nesnelerle ürün çıkmaz, felsefe eklemeli, gelenek eklemeli sanata… İcra ettiği sanat coğrafya kokmalı, tarih kokmalı. Tarihini hissettirmeli ve tabii ki kimliğini unutmamalı. O zaman işte “sanat” dediğimiz olgu dimdik bir çizgi misali varlık gösterir. Bizler salt bir düşünceden aklı, fikri, zikri hür tefekküre geçiş yapmalıyız. Düşünceden tefekküre yolculukta başka bir mana kazanır SANAT.
Geçmişiyle sanatı hayatına işlemiş bir milletiz. Geçmişten günümüze kadar dimdik ayakta duran camiler, medreseler, çeşmeler, külliyeler, hanlar, hamamlarımız bunun en bariz belgeleridir. Sanatı, estetik bir kaygıyla taşa, kağıda ve başka malzemelere çizgi çizgi, nakış nakış işlemiş ecdadımız. “Estetik” hayatımızın içinde. Yaşadı ve hala yaşıyor. Günümüze kadar gelen bu “estetiği” biz ne kadar sahipleniyoruz? Soyut sanatın öncüleri diye tanımlanan bazı batılı sanatçılar var bizden beslenen: Wassily Kandinsky, Joan Miro, Paul Klee gibi sanatçılar. Dimdik duran “Elif” ve mütevazi duran “Vav” gibi “Çizgilerimiz”izden ilham aldılar.
Güzel sanatlar eğitimi hikâyenizi merak ediyorum. Sanatla nasıl tanıştınız?
Sanatla tanışma hikâyem ilkokul çağlarına kadar dayanıyor. İlk kahramanım babam. En büyük destekçim sevgili büyük ailem, çekirdek ailem. Babamın köy sahnelerinden oluşan imgesel çizimleri beni hayran bırakıyordu. O zaman bu zamandır elimden kalemim düşmedi, fırçam düşmedi, paletim düşmedi. Sanatla ilk tanışmam böyle başladı. İkinci kahramanım imam hatip lisesi yıllarımda resim öğretmenim oldu. Ve böylece sanat eğitimini sadece aklımın bir köşesine değil, kalbimin de merkezine yerleştirdim. Ve beni her zaman destekleyen Mustafa Durmuş ağabeyimi de yad etmek istiyorum.
Öğrencilik yıllarında “Sanat” kavramı hayatıma gittikçe daha çok yerleşmeye başladı. Hayatımda, zihnimde, kelamımda çizgiler, renkler, fırçalar yer etti. Hayatımdan hiç çıkmamacasına…
Lisans eğitimimi Erzurum Atatürk Üniversitesinde tamamladım. Bilahare Millî Eğitim Bakanlığında çeşitli okullarda çalıştım. Halen İstanbul’da Başakşehir İTÜ İsmail Dede Efendi Güzel Sanatlar Lisesinde atölyemde öğrencilerime sanat eğitimi vermeye devam ediyorum. Öğrencilerimle sanat icra etmeye çalışıyorum. Her günümüz sanatla geçiyor. Öğrencilerimin yüreğine çizgilerle, renklerle, kısacası sanatla dokunmaya çalışıyorum.
Ayrıca akademiye devam ediyorum. Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Ana Sanat Dalı Lisansüstü öğrencisi kimliğiyle, “İlim mezara kadar” düsturuyla, “sanat mezara kadar” eylemini gerçekleştirmeye devam ediyorum. Popüler kültür bağlamında ele aldığım “geleneksel sanatlarımız”ı konu alan bir makaleyle akademik hayata attığım adımlarımı doktora ve akademi hedeflerim ve hayallerimle süslemek istiyorum inşallah. Sanatın akademik boyutunu unutmamalı, bilakis vakıf olmalıyız. Kaygım kemalat yaşlarda genç arkadaşlarıma naçizane örnek olmak, ayrıca gayreti elden bırakmadan sanat arenasında varlık göstermektir. Bu popülarite değil; bu biz de varız, biz de olmalıyız kaygısı.
Ve hayalleriniz, nedir hayalleriniz?
Son birkaç yıldır üzerine zihinsel olarak kafa yorduğum ve pratiklerini yeni yeni başladığım bazı serilerim var. Bu serilerimde, varoluş ve bereket kavramları beni çekiyor. Ayrıca resim, müzik, geometri/matematik disiplinlerinden oluşan hatta aralarına hat sanatımızı kaynaştırmak istediğim bir diğer serinin yorgunluklarını yaşıyorum.
Ülkemizde ve dışarıda sanatı yakından takip eden değerli bir koleksiyonerimiz var. Mehmet ÇEBİ Bey. En büyük hayallerimden biri Mehmet ÇEBİ Bey’in sanat koleksiyona girebilmek. Senelerdir hayalini kurduğum bir şey bu. Dilerim bu koleksiyona layık görülürüm.
Ve tabii Sayın Cumhurbaşkanımız’a bir eser hediye etmek. Bunu benim için çok değerli ve anlamlı kılan görmüş olduğum bir rüyadan çok fazla güç aldığımı söyleyebilirim.
Sizce “Sanat” ne içindir?
İnsanlığın her zaman birbirine sorduğu sıkça sorulan sorulardan biri.
Ben bu soruyu sadece soru işareti ile değil, öncesinde ünlem koyup, bilahare soruya çevirenlerdenim. Ne için sanat!?
Sanat sanat için midir!? Sanat toplum için midir!? Sanat insan için midir!?
Az önce hani demiştik ya; sanat felsefesiz olmaz, geleneksiz olmaz, coğrafya kokmalı, tarih kokmalı, en önemlisi kimliği olmalı. İşte Sanat neye hizmet ediyorsa onun içindir. Sanatını icra eden ne niyet besliyorsa onun içindir.
(İlk olarak Turuncu Dergisinde yayımlanmıştır.)