Bir önceki yazımızda dilimiz döndüğünce, kalemimiz izin verdiğince büyük üstadı tanıma yolculuğuna başlamıştık. Fuat Sezgin’i var eden her aşamanın kısaca üzerinde durduk. Bu yazımızda ise Fuat Sezgin’in bakış açısı ve yapmış olduğu incelemeler sonucunda İslam’da bilim ve teknik tarihi ile gelişim sürecine vurgu yapmaya çalışacağız.
Fuat Sezgin, bilim tarihi ne zaman başladı sorusuyla ilgili şunları söylüyor; “Mesela Yuhannes Filoponus adında bir Yunanlı, 6.yüzyılda tıp tarihi hakkında bir şeyler yazdı. Ama çok fakirce şeyler. Tabii bu çabayı yine de takdirle karşılamak lazım. Müslümanlarda ise 9. yüzyılda bazı gayretler oldu. Tam bir bilimler tarihi denen ilk kitap: İbnü’n-Nedim’in El-Fihristi’dir. Bu kitap, tam manasıyla bir bilimler tarihi kitabıdır. Bu bilim adamı, kitabında sadece Müslümanlardan değil; Araplardan, Yunanlılardan, Babillilerden, Hintlilerden hatta Çinlilerden bile bahsediyor ve bütün bunları bir objektivite ile anlatıyor. Yani bilimler tarihinin kurucusu İbnü’n-Nedim’dir. Bu cümle bize, İslamiyet’in kurulduğu andan itibaren Müslümanların bilim ile özellikle ilgili olduğu ve bu konuda çalışmalar yaptığını göstermektedir. Fuat Sezgin’in tespitlerine göre; İslam’ın doğuşu ve Mekke’nin fethi ile birlikte İslam coğrafyası bir genişleme sürecine girerek, bir yandan tebliğ görevini yerine getirmekte öte yandan bulunduğu bölgenin avantajını kullanarak her alanda gelişimini sağlamaktadır. Sırayla Mısır, Şam, Halep ve İskenderiye’nin ele geçirilmesi ile buradaki geleneksel bilim merkezleri sakinlerine iyi davranılmış ve karşılıklı bilgi paylaşımları ile gelişim aşamaları hızlanmıştır.
Emevi hükümdarlarının, gayrimüslim bilim insanları ile çalışması ve Yunan yazınlarını Arapça’ya çevirmesi ile bilimsel gelişmeler, İslam medeniyeti üzerinde yavaş yavaş inşa edilmeye başlamıştır. Şüphesiz ki bu yeni yeni inşa edilen İslam medeniyetinin bilim alanındaki başarısı; ilk dönemde sadece kitap çevirileri yoluyla yabancı kökenli bilim mirasının aktarılması ile kendini göstermiştir. İslam’ın ikinci yüzyılı (7.yy) ile birlikte kitap çevirilerinin yanı sıra fethedilen ülkelerin kültür temsilcilerinin, Müslümanların hocaları olarak oynadıkları bir rol mevcuttur. Felsefe alanında Aristo’nun kitaplarının bazıları, Abdullah İbn Mukaffa tarafından orta dönem Farsça tercümelerinden Arapça’ya tercüme edilmiştir. Tıp alanında, Sasanilerin bilim merkezi olan Cundişabur hekimleri Bağdat’ta faaliyetlerde bulunmuşlardır. Sosyal Bilimler alanında hadis hadis ilmi ve önceleri tek tek listelenmiş, Histografya bilgisi geliştirilmiş ve fetihler tarihine dair yazılan kitaplar, coğrafi açıdan bilgiler vermeye başlamıştır. Astronomiye ait önemli eserlerden biri olan Siddhanta, Sanskritçe’den Arapça’ya tercüme edilmiştir. El-Fezari ve Ya’kub b. Tarık usturlab ve gökyüzü koordinatlarına ait eserler vermişlerdir.
İslam’ın 3.yüzyılına (8.yy) göz attığımızda özelikle Yunan bilimleri hayranı olan Halife El-Memnun’un etkisini görmeye başlıyoruz. Beyt’ül-Hikme’nin (Bilgelik Evi) kurulmasını sağlayarak bilimsel gelişmelerin hızla ilerlemesine ön ayak olmuştur. Bizzat Halife Memnun’un teşvikleriyle birçok proje gerçekleştirilmiştir:
- Kıblenin doğru bir şekilde tespiti için Bağdat – Mekke arası boylam farkları tespit edilmiştir.
- Dünya’nın yarıçapını, trigonometrik olarak belirlemek için çalışmalarda bulunulmuştur.
- Bağdat ve Şam’da birer gözlem evi kurulmuştur.
- Dünya haritası, bölge haritaları ve bunların koordinatlarını toplayan bir kitap hazırlanarak Kartografya tarihi için önemli bir eser oluşturulmuştur.
El-Kindi, meteoroloji alanında yaratıcılık periyodunun başlangıcına yönelik ilgi çekici ipuçları vermektedir. Rüzgarların oluşumuna yönelik çalışmalar yapmıştır. Onun teoremlerini 1700‘lü yıllarda G.Hadley ve I.Kant desteklemiştir. Doğa filozofu olan Amr b. Bahr el-Cahiz gelgitin Ayın itme-çekme gücü ile orantılı olduğunu ilk dile getirendir. Sabit b. Kurra ve torunu İbrahim b. Sinan, yassı güneş saatlerinde noktasal olarak inşa edilmiş olan saat çizgilerinde yamuk çizgiselliği keşfetmişlerdir. Daha sonraları 1600‘lü yıllarda C. Clavius ve 1700 ‘lü yıllarda B. Delambre tarafından aynı şekilde teori olarak ileri sürülmüştür. Bu yüzyılın sonlarına doğru Ebu El-Abbas El-İranşehri, Güneş tutulmasının dairesel olabileceğini söylemiş ve tam tutulmanın Güneş’in Dünya’dan en uzakta değil orta uzaklıkta olabileceği görüşünü savunmuştur. 1567 yılında C. Clavius bunun doğruluğunu gözlemlemiştir. Bu yüzyıl içerisinde İbn Rusteh devamlı olarak şu görüşünü dile getirmektedir: “Evren sonsuzdur ve Evren içerisinde Dünya, sonsuza doğru hareket etmektedir.”
İsa El-Mahani, küresel bir üçgenin kenarlarından üç açıdan birisini hesaplayarak küresel kosinüs teoreminin pratik kullanımına ulaşan ilk matematikçidir. Sabit b. Kurra, matematikte Pythagoras teoremini her tür üçgen için genelleştirmiş ancak bu teorem, 1600’lü yıllarda John Wallis’in adını taşımıştır. Er-Razi, döneminin en önemli tıp bilginidir. Işık düşümünde, göz bebeğinin daraldığını söyleyen ilk kişi olarak hem tıp hem de optik tarihinde önemli bir yeri vardır.
İslam’ın 4.yüzyılına (9.yy) girerken Arap astronomlar ekliptik eğimin sabit mi yoksa değişken mi olduğunu sorguladılar. İbrahim b. Sinan b. Sabit, bu eğimin değişken olduğu görüşüne ulaştı. Dünya’nın kendi ekseni etrafında döndüğü görüşü ortaya çıkmış, bunu temel alan usturlaplar imal edilmiştir. Ebu Cafer Muhammed b. El-Hüseyn El-Hazin, Zic-ec-Şafaih adlı bir alet icat etti. Bu alet, gezegenlerin boylam derecelerini aritmetik hesaplama yapmaksızın aletsel olarak ölçebilmekteydi. Ebu Cafer Muhammed b. El-Hüseyn El-Hazin üçüncü derece bir denklemi konik kesit yardımıyla çözebilen ilk kişidir.
Ebu El-Vefa Muhammed b. Muhammed El-Buzecani yedinci dereceye kadar, köklerin bulunmasıyla ilgili bir risale yazmıştı. Ebu Sehl El-Kuhi bize, hiperbol yardımıyla bir açının üç eşit parçaya bölünmesine ilişkin problemin çözümünü gerçekleştirdi. Ammar b. Ali El-Mevşıli bu yüzyılın sonuna doğru yazdığı kitabında altı katarakt ameliyatını açık seçik ve canlı bir tarzda yazmıştır. Ammar, kendi icat ettiği metal bir iğne ile yumuşak katarakt tabakasını radikal bir şekilde ameliyat edebilmekteydi. Öte yandan sarkık iris tabakasını alarak görme yetisinin kaybolmadan tedavisini sağlayabiliyordu. İbn En-Nedim’in bilimler tarihi eserinin yanı sıra dönemin en önemli diğer eseri Süleyman b. Hasan İbn Cülcül’ün tıp tarihi eseridir. Bu yüzyılın en önemli kazanımlarından birisi de Çin mürekkebinden ilham alınarak, isten başlayarak demir sülfatı, meşe palamatu ekstresi, Arap zamkı ve demir palamutu mürekkebine kadar çeşitli ilavelerle oluşturulan karma mürekkebin geliştirilmesidir.
İslam’ın 5. Yüzyılı (10.yy) içinde evrensel bir alim olan El-Biruni önemli bir yer tutar. Astronomi için kendi zamanına kadar bu bilim dalının gelişimini sistematik olarak ele alan kapsayıcı bir eser yaratmayı kendine görev bilmiştir. Bu eserinin adı el-Kanun el-Mesudi idi. Bu çalışmasında Dünya ile Güneş arasında yörüngede her yıl ilerleyen en uzak noktanın, bahar noktasından uzaklığını hesaplamıştır. Yaptığı bu hesap ile sonsuz küçükler hesabının çığır açıcılarından birisi olmuştur. Bu çağın bir diğer önemli başarısı da yine Biruni tarafından gerçekleştirilmiştir. Onun sayesinde “Matematiksel Coğrafya” bağımsız bir disiplin olarak geliştirilmiştir. Mekânlar arasındaki boylam farklılıkları ve mesafelerin araştırılmasında yeni metotlar kullanmıştır. Çağdaşı İbn El-Heysem, hemen hemen aynı zamanda birbirlerinden habersiz bir şekilde öğlen çizgisinin Hint Dairesiyle geleneksel tespit yöntemini geliştirmiştir. Heysem, geliştirdiği bir alet ile öğlen çizgisini, bir sabit yıldızın yöndeş, açılı yüksekliklerini gözlemeye dayanan metotla tespit etti. Bu yönteme ilk olarak Avrupa’da, 15.yüzyılın ilk çeyreğinde Alman bilgin Regiomontanus’ta rastlıyoruz. Biruni El-Kanun eserinde, açının üç eşit parçaya bölünmesi konusunda kendi öncüllerinden ve çağdaşlarından gelen 12 yöntemi anlatmaktadır. Çözümlerine ancak kübik denklemlerle ulaşılan bu problemler, denklemleri sayısal olarak çözümleme girişimine sevk etmiştir. Heysem, matematik tarihinde onun adıyla anılan meşhur matematik-optik problemi “Problema Alhazeni” ile önemli bir yer tutar.
Muhammed b. El-Leys Ebu El-Cud, üçüncü derece denklem formlarını ve çözüm yöntemlerini, bu konuya hasredilmiş bir risalede ele alan ilk matematikçidir. Ömer El-Hayyam cebir konulu eserinde, on iki tanesi birinci ve ikinci derece denklem olan yirmi beş tip denklemi tanıtmaktadır. El-Hayyam’ın dikkat çektiği hususlardan birisi de, ikinci derece denklemlere indirgenemeyen kübik denklemlerin genel olarak dairenin özelikleri yardımıyla yani pergel ve cetvel yardımıyla çözülemeyeceğidir. Bu düşünce daha sonra 1637 yılında Descartes tarafından dile getirilmiş ancak 1837 yılında Pierre Laurent Wantzel tarafından ispat edilmiştir. İşlediği konular: Dünya’nın şekli, Arşimed aynası, gökkuşağı ve hale, ay ışığı, yıldızların ışığı, görme organının yapısı, görmenin nasıl gerçekleştiği, tutulmalar ve ay üzerindeki lekelerdir.
Ebu Ali İbn Sina’nın iki başyapıtı “Tıp Kanunu” ile “Şifa” başlıklı ansiklopedik eseri, Arap-İslam kültür çevresinin en önemli bilimsel başarıları arasında yer almaktadır. Tıp Kanunu, 500 yıl boyunca geçerliliğini korumuştur. 12.yy da Latince’ye çevrildi, 17. yy da Avrupa Tıp Bilimini etkiledi. İbn Sina’nın bir diğer kapsamlı ansiklopedik eseri, doğal cisimler prensibi öğretisini, dünyanın yapısını, varoluş ve yok oluşu, doğadaki etkinlik ve edilgenliği, meteoroloji ve coğrafyayı, psikoloji, botanik, zooloji, matematik, astronomi, müzik, felsefe ve mantık gibi disiplinleri kapsamaktadır. Bu eser, 12.yy da J.Hispaniensis tarafından Latinceye çevrilmiş ve yüzlerce yıl Avrupa’da bilimin gelişimini etkilemiştir.
Görüldüğü üzere İslam’ın doğuşunu takip eden ilk 5 yüzyılda bilim ve teknik alanında oldukça başarılı ve döneme damgasını vuran ilerlemelerin olduğunu görmekteyiz. Tabii bizim burada ele aldığımız zaman aralığı sadece bir yol haritası olabilecek bir rehberdir bize. Fuat Sezgin’in “İslam’da Bilim ve Teknik” adlı 5 ciltlik eserinin ilk cildini incelediğimizde, karşımıza daha detaylı, sayısız yenilik ve icat çıkmaktadır. İslam alimleri, düşünürleri bir yandan İslam’ın yayılmasına ön ayak olurken öte yandan bilimsel çalışmaları ile toplumun gelişimine önderlik ediyorlardı.