Hürriyet nedir? Bir millet hürriyeti için neleri feda edebilir? Hürriyet düşüncesi cesaret ateşini ne denli körükleyebilir ve o ateşin kıvılcımları bugünün sinelerini nasıl böylesine kasıp kavurabilir?
Ezelden beridir hür yaşamış ecdadım, bir asır önce işte tam da bu soruların cevaplarını haykırdı yedi düvele. Dediler ki; Hürriyet, anaların kınalayıp da vatana kurban ettiği evlatlardı. Yavrusunun yorganını mermilere kapatıp, cepheye vardığında donarak ölen bebeğini kucaklayan yürekti hürriyet. ‘’Eğer vatan elden gidecekse sakın ola ki dönme’’ diyen sevgilinin gözyaşlarında gizliydi hürriyet. İmkânların bittiği yerde dahi tükenmeyen ümitlerdi hürriyet. Anadan, evlattan, yardan öte, candan da geçmenin adıydı hürriyet. Elbette ki böylesine bir mücadelede yolun sonu esaret olamazdı. İlla zafer, illa zaferdi. Bu yüzden siperlerden yükselen ses savaşmayı değil, ölmeyi emredecekti. Düşman ise bu yoksul ve yorgun millettin adeta küllerinden doğup, bir destan yazacağına ihtimal vermemişti ancak şunu bilmeliydiler ki, Türk milletinin sahip olduğu cesaret vatan sevdasında gizliydi. İşte bu sevdayı körükleyecek olan da Akif’in ‘’Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak’’ nidasıydı ve kükremiş sele dönüp, bendini çiğneyip taştı yüreklerden. ‘’Hürriyet’’ diye atan kalplerinin yazdığı milli mücadele destanı da bu destanın kahraman ordumuza ithaf edilmiş İstiklal Marşı da böyle büyük bir aşkla yazıldı.
Atalarımız bir asır önce bize bedeli kanla ödenmiş bir vatan emanet ettiler. Asım’ın nesli diyordu Akif, bilinsin ki işte o nesil dimdik ve var gücüyle emanetine sahip çıkacak. Türk milleti ilelebet hür kalacak ve Allah bir daha bu millete İstiklal Marşı yazdırmayacak.