Gecenin karanlığında, toprağın kuytularından iniltiler geliyor. İçi putlarla doldurulmuş Kabe’nin sessiz çığlıkları bu iniltilere karışıyor…
Bir gece…
Zorbaların ellerinde öğütüldükçe ufalanan garip gurebanın gözyaşlarıyla toprağın ıslandığı günlerde bir gece…
Saflık ve temizlik söylemlerinin tedavülde olmadığı, nefes nefese koşan atların boşa yoruldukları, asabiyet ve ilkel kabilecilik anlayışının şecaat ile karıştırıldığı, lat, menat, uzza ve zalim putperestlerin hâkimiyetlerinin dorukta olduğu günlerden bir gece…
Şirkin, zulmün, zalimin, güç ve şöhretin, makam ve mevkiinin, kibir ve gururun her türlü dokunulmazlığın önüne geçtiği, dinin, aklın, canın, malın ve neslin yok sayıldığı makus günlerden bir gece…
İnsanlar…
Bir ellerinde en kırmızısından bir şarap kadehi, diğer ellerinde zayıflar için kullandıkları acımasız kamçıları ile naralar atan iri cüsseli nefislerin, masum nefesler için kurdukları tuzakları bağrına basan
esfeli safilin grupları… Ve Mekke…
Atamız İbrahim ve İsmail’in Kabe’nin temellerini yükseltirken ettikleri duaların sessiz sedasız terki diyar ettiği, diri diri toprağa gömülen kız çocuklarının göz yaşlarıyla ıslanmaya devam edip giden Mekke…
Mekke ağlıyor. Kız çocukları, kadınlar, zayıflar ağlıyor. Kıyamet günü olup bitenleri bir bir Rabbine şikâyet etmek için gün sayan yer yüzü ağlıyor ve içindeki tüm ağırlıkları fırlatmak için insan ve vicdan yükünden kurtulmak için bekliyor…
Ve derken 20 Nisan 571 Pazartesi günü sabaha karşı tüm karanlıkları aydınlatacak bir nur iniyor Mekke’ye.
Bir bebek… Bin umut.
Bir müjde… Bin gülücük. Amine’nin kucağında bir nur. Çölde açan bir gül.
Bir müjdeleyici, bir uyarıcı… Âlemlere rahmet… Son peygamber… Hz. Muhammet (sav) geliyor.
Ey Mekke! Sevin! Senden ayrılacağı günün hüznü ile göz yaşı dökecek en vefalı dostun geldi, sevin! Ey Kâbe! Sevin! Can senin, canan senin. Tüm prangalarından kurtulmak için gün saymaya başlama vaktin geldi, sevin!
Ey Mekke’nin çocukları sevinin. Kalkın! İniltilerinizin arş ı âlâ’yı titrettiği günlerin bittiğinin müjdesidir bu. Kalkın! Sessiz çığlıklar attığınız toprağın altından bir tomurcuk misali fışkırarak yer yüzünü yeniden yeşertin.
Ey kız çocukları n’olur bizlere de umut olun. Hüzün bitti. Keder bitti. O pamuk ellerinizle bu örselenmiş dünyayı sarın sarmalayın.
Ey hanımlar topluluğu, sevinin! Cennetin ayaklarınızın altına serileceğini müjdeleyen canan geldi, sevinin.
Ey yaşlılar! Cennet komşunuz sizi komşuluğa davet ediyor, sevinin! Ey Refref! Sevin! Miraç yolculuğuna çıkma vaktin geldi, sevin!
Ey insanlar! Sevinin! Cennetin anahtarları elinde bir kutlu Nebi geldi, sevinin! Haydi yeniden toprakla buluşacak fidanlar dikin. Denizin, güneşin, yeşilin, havanın, suyun tadı geldi, sevinin!
Ey müminler! Sevinin! Ümmetine çok şefkatli bir peygamberin ümmeti olma şerefiyle sevinin. Ve 2022…
Ey dünya! Nicedir ak saçlarını bükülmüş beline dolamış, yollara düşmüş, insanlığı arıyorsun.
Mazlumun ahının aheste aheste dahi çıkamadığı günlerde, tüm mazlum coğrafyalarda dökülen göz yaşlarının daralttığı ruhun ile kıyameti bekliyorsun.
Dur! Yavaşla! Dönme artık!
Özüne dön. Mevlidiyle bizi kendimize getiren sevgililer sevgilisi Hz. Muhammed’i (SAV) hatırla. Sen yaşlandıkça gençleşen peygamberin Nebevi öğretisinde ara, tüm yitirdiklerini. Tarihin tekerrür ettiği yıllara inat Mevlid-i Nebi ile dirilip yeniden kendini inşa edecek insanlığın yükselişini seyret.
Ey Dünya! Mahzun olma! Üzülme! Ağzı süt kokan bebeklerin, beli bükük ihtiyarların, otlayan kuzuların Rabbi olan Allah’ın “Âlemlere rahmet” olarak gönderdiği kutlu Nebi ile cennete koşmanın mutluluğunu yaşa.
Ey Nebi! Bil ki bizler seni görmeden sevdik. Bıraktığın emanete sahip çıkmaya karar verdik. Ey Nebi! İyi ki doğdun. İyi ki çölde açan bir gül gibi umut oldun, sevinç oldun, coşku oldun gönüllerde…
Ey Rabbimiz! Bizi sana layık kul eyle. Habibin Hz. Muhammet’e (SAV) layık ümmet eyle. Bize dünyada ve ahirette iyilikler ve güzellikler ver. Ve ateşin azabından koru. Âmin…