Kerli ferli ahvalimizi büsbütün geride
bırakıp şöyle uzun bir yolculuğa çıksak, gide gide bir kara toprağın
hududundan aşıp masmavi denize ulaşsak.
İşte deniz, işte neşe… Ruhumuzun uçsuz
bucaksız halini hemen önümüz sıra seyretsek dursak. Az şey mi bu?
Kıyıda, suyun azıcık berisinde deryanın ak köpüklerini çıplak ayaklarımızla
yakalasak. Mesela öğleden sonra güneş kumsalda, çakıl taşlarında parlasa
yaldır yaldır. Kimine griliği, kimine çivit mavisini,
kimine de yeşilliğin bulanık rengini çalsa.
Başımız ileride, neden sonra ta ufkun
bitiminde son huzmesini suya düşürüp kaybolmaya hazırlanırken seyretsek
güneşimizi. Tüm aydınlığını peşi sıra sürüklerken bir başka güne kalsa
umutlarımız. O değilden bir yel kopup gelse güneşin battığı yerden.
Bu sefer ona sarılsak, ona emanet etsek hülyalarımızı.
Isısını hâlâ bağrında saklayan ılık kumlar üzerinde, karanlığın bağrına
saplanan hançer gibi, harı başına vuracak bir kamp ateşi yaksak. Pervaneler
üşüşse yükselen yalımların etrafına. Denizin
bağrından yollanan yelle birlikte cuş-u huruşa gelse alevler. Yorgun
bedenimizde karmaşık zihnimizle -ruhumuzun ayakları sağlam basarak- biz
gelsek keyfe keder yaşamlarımızdan bu tarafa doğru. Ateşin
hararetinden göz bebeklerimize merhametin kıvılcımları düşse. Yıldızlar bu
gece, kuyruğuna iliştirdiğimiz hüsnüniyetimizle her
zamankinden daha parlak kayıp gitse ötelere. Ve bakışlarımız
yeniden arza inse, takılsa hemen ileriden, ak köpüklerin içinden sıyrılıp gelen
yavru bir yengece.. Gerimizden çıkıp gelse aynı ak köpüklere
karışmaya can atan karetta karettalar. Bizler ortasında öylece
kalakalsak tüm doğallığın. Şaşıp kalsak mesela o anki halimize. Kendimizi
azıcık yadırgasak şu olup bitenin karşısında. Buraya dünya
sürgünümüzü yaşamaya geldiğimizi belki kavrarız o vakit. İşte
o lahza cümle hayvanatın, türlü nebatatın bizden ziyadesiyle buraya ait
olduklarını idrak ederiz belki.
Gece, tüm haşmetiyle öteki güne dönse
ayaza çalan kumların üzerindeyken ben. Gözlerim kapalı, zihnim hâlâ
açıkken ruhum yakalasa uzaklardaki cırcır böceklerinin seslerini. Kulaklarımdan
içeri beynimi tırmalasa bir deniz kuşunun yankısı. Ve ben uzandığım
yerde gülsem kendi kendime bir deli niyetine. Sonra çocuk
gibi ağlasam içli içli. Dalgaların sesini ninni yapıp derin uykuya dalarken
neden sonra uykusuzluktan sızıp kalsam o hal üzere.
Düşlerin en zararsızına düşsem. Çocukluğumun
en masum günlerinde takılı kalsam öylece. Hiç uyanmak
istemesem düş olduğunu bildiğim düşümden. İki ağaç ortasına gerilmiş
hamaktayken görsem kendimi az ileriden. Uzun uzun seyretsem
kalsam. Kimseyi yaklaştırmasam yanı başıma.
Kocaman eller… Sarsıyor yorgun bedenimi,
olanca tüm benliğimi.
Tepemde gün ışığından önce dikilmiş biri;
kalk, diyor her sabahki gibi.
Kalk!.. İşe geç kaldın yine!..