Bir Can’a Dokunmak

Mustafa Tezcan
Mustafa Tezcan

Yöneticisi olduğum eğitim kurumundaki öğretmen arkadaşlarla okuma grubu kurduk ve okuma seferberliği başlattık. Bu işe gönül veren arkadaşlarla her ay bir kitap okuyoruz.

 

İlk kitap olarak Doğan Cüceloğlu ve İrfan Erdoğan hocalarımın beraber kaleme aldıkları “Öğretmen Olmak” adlı eserle başladık. Eğitim ve seminerlerine katıldığım her iki hocama da bu güzel çalışmalarından dolayı teşekkür ediyor, Doğan Hocam’a Allah’tan rahmet diliyorum.Eğitim gönüllülerine bu kitabı ısrarla tavsiye ediyorum.

“Bir Can’a Dokunmak” aslında tüm mesele bu. Bu cümleyle başlayan kitapta; eğitimin, bir cümle gibi birbirleriyle ilişkili olan ögelerden oluşan bir sistem olduğundan ve bu cümlenin öznesinin öğretmen, nesnesi gibi görünen öğrencinin de özne olduğunu belirtiyor. Öğretmen ve öğrenci… 

 

Bir adam, okyanus sahilinde yürüyüş yaparken denize telaşla bir şeyler atan birine rastlar. Biraz daha yaklaşınca bu kişinin sahile vurmuş deniz yıldızlarını denize attığını fark eder ve “Niçin bu deniz yıldızlarını denize atıyorsun?“ diye sorar. Topladıklarını denize atmaya devam eden kişi; “Yaşamaları için“ yanıtını verince adam şaşkınlıkla “İyi ama binlerce denizyıldızı var, hepsini atmanıza imkân yok. Sizin bunlardan birkaç tanesini denize atmanız neyi değiştirecek ki?“ der. Yerden bir deniz yıldızı daha alıp denize atan kişi; “Bak, onun için çok şey değişti.“ karşılığını verir.

Bir can’a dokunmak işte böyle bir şey. Öğretmen ve öğrenci…Bir ruha, bir gönle dokunmak… Bu felsefeyle başladım eğitim yolculuğuma…

 

“Ya öğreten ol, ya öğrenen ol, ya dinleyen ol, ya da ilmi destekleyen ol…” denir, Buhari’de geçen bir hadiste. İnsan, yaşam yolculuğunda daima öğrenen bir varlık olduğu için iki rol arasında sürekli gidip gelir: Ya öğretendir ya öğrenen; ya öğretmendir ya öğrenci. En önemlisi öğretirken de öğrenir. 


Eğitim yönetiminde yüksek lisans yaptığım yıl, bunu daha somut hissetmiştim. Derse gittiğimizde öğrenci sırasındaydık, okula geldiğimizde idareci koltuğunda, ders anlatırken öğretmen kürsüsünde… Roller farklı ama işlev aynı. Öğrencilerin yanında öğretmen, anne babanızın yanında öğrenci. Bu hayat boyu devam ediyor. Sadece okulda, sınıfta olan bir rol değil; oraya sığacak kadar da basit bir olay değil. Sokakta, markette, bahçede, her yerde devam ediyor. Yaşam alanının her yerinde…

 

Bayramda, yıllardır görüşmediğimiz bir akrabamızı ziyaret ettik. Konuşma esnasında anlattığı hayat tecrübeleri ve kurduğu cümleler, birkaç kitabın özetiydi sanki. Bu roller için üniversite bitirip yüksek lisans yapmak şart değil. Hayatın kendisi büyük bir okul zaten. Dersini alana…

 

Bir öğretmen, bir baba, bir yönetici veya rolümüz her ne ise sürekli o rolde kalmanın ve ısrar etmenin bir anlamı yok. Geçişleri yapabilmek önemli. Aksi halde çatışma çıkması kaçınılmaz.

 

Bu bahis sonrası Bilge Öğretmen Ak Şemsettin’in, İstanbul’un Fatih’i olan öğrencisine öğüdü aklıma geldi. “Dağ ne kadar yüksek olursa olsun, yol onun üzerinden geçer. Sen dağ olmaya heveslenme, asla gururlanma. Yol ol ki herkes senin üzerinden geçerken, sen dağların bile üzerinden geçesin.”

 

Eğitim bir gönül işidir. Öğretmen ile öğrenci arasında kurulan iletişim her şeyi tamamlar. Öğrencisinin zihninden önce gönlüne hitap eden öğretmen, demire şekil vermeden önce demirin ısıtılması gerektiğinin bilincindedir; Goethe’nin de dediği gibi: “İnsan ancak sevdiğinden bir şey öğrenir.“

 

Yüzyıl sonrasını düşünerek bir nesil yetiştirdiğinin bilinci ile hareket eden lider bir öğretmen, en iyi öğretim metodunun birebir örnek olduğunun farkındadır. Kendisinin ve birbirinin kopyası olan öğrenciler yetiştirmek yerine, her biri ayrı bir dünya olan öğrencilerinin kendilerini keşfetmelerine yardımcı olur. Zaten dâhi olarak doğan her çocuğun, dâhi olarak kalmasına yardımcı olur. Çevresini ve öğrencilerini değiştirmeye uğraşırken kendi gelişim ve değişimini de ihmal etmez.

İyi bir öğretmen olmanın yolunun; niyetten, samimiyetten, gayretten, usulden, iletişimden, disiplinden ve çok çalışmaktan geçtiğini öğrendim.

 

Okuma guruplarımız ile beraber  İdeal Akademi yayınlarından çıkan Aziz Erdoğan hocamın “İyi ki Varsın Öğretmenim” kitabını da okuduk. Kendisine de teşekkür ediyor ve tüm öğretmen arkadaşlara tavsiye ediyorum.

Bir cana dokunma yolculuğuna katılan herkese gönülden teşekkür ediyor, başarılar diliyorum.

İyi ki varsın öğretmenim.

Takip Et:
1975 yılında Burdur’un Bucak ilçesi Ürkütlü Kasabası’nda çiftçi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. İlk ve orta tahsilini burada tamamladı. Antalya Aksu Anadolu Öğretmen Lisesi’ni ve devlet parasız yatılıyı kazanması hayatın kendisi ve öğretmenlik ile tanışmasının ilk adımı oldu. Marmara Üniversitesi Fizik Öğretmenliği (ing) 2. sınıfta iken ders vermeye başladı. 9. sınıfta öğrenci olarak başladığı yurt hayatını üniversite sonunda yurt müdürü olarak tamamladı. Üniversiteyi bitirince İstanbul’da özel bir kolejde 5 yıl fizik öğretmenliği yaptı. Kendi işini kurmaya karar verdikten sonra önce bir etüt merkezi daha sonra bir dershane açtı. Bu kurumlarda hem öğretmenlik hem de idarecilik yaptı. Halen ortağı da olduğu eğitim kurumlarında eğitim yöneticiliği de yapmakta olan yazar evli ve 2 çocuk babasıdır. Eğitime gönül vermiş olan yazar Eğitim Yönetimi alanında yüksek lisans yaptı.Halen yerel ve ulusal olmak üzere iki tane gazetede eğitim köşe yazarlığı yapmakta olup birçok TV ve radyo programlarına katıldı. Derdi gençler olan ve binlerce öğrencinin hayatına yön veren yazar; Eğitim Yöneticiliği ve Eğitim Danışmanlığı yapmaktadır.Yazar; Eğitim Danışmanlığı, Yaşam Başarısı, Etkili Öğretmenlik, Başarıya Götüren Aile, Günlüğüm, Günlük ve Başarı, TEOG’da Doğru Tercih, Meslek ve Üniversite Seçimi, YGS ve LYS’de Doğru Tercih, Gençler de Meslek Seçimi ve Kariyer Planı, Yeni Nesil Gençler ve Motivasyonu, İnsan ve Disiplin başlıkları altında birçok seminerler vermiş ve vermeye devam etmektedir.