Anemon

Cemre Uçar
Cemre Uçar

               Anemon, parmaklarımın altındaki iplerini çekiştirmemle az önceki hırslı tavrına bir son vererek, kademe kademe yavaşladı ve beyaz yelesi ılık rüzgâr eşliğinde havalanıp inmeyi sürdürdü. O, benim hayatımda gördüğüm ve tanıdığım en güzel attı. En güzel, en akıllı; en sadık… Eşimin ölümünden sonra bana arkadaşlık eden tek varlıktı, benimle birlikte, sadece benim gördüğüm bir hüzünle bakan tek yakınımdı.

 Anemon bir süre daha onu serbest bırakmamın verdiği mutlulukla, istediği yere ilerlemeye devam etti ancak ondan beklemediğim bir şekilde önce yavaşladı, hâlbuki o çok uzun bir süre daha koşmak, özgürce başka bir yerlere sapmak isterdi. 

            Gözlerim, Anemon’un parlak yelelerini izlemeye son vererek etrafta gezinmeye başladı. Burnum yoğun bir koku alıyor, bedenim bu kokunun kaynağını çözmeye çalışıyordu.

Anemon az önceki sakinliğini sanki sesin nerden geldiğini anlarmış gibi, hızla sağa saparak bozdu. Onu durdurmak istemediğimden, yalnızca tutunarak beni götürmek istediği yeri beklemeye karar vermiş, sırtımı dikleştirerek saçlarımın arasındaki görkemli tacı düzeltmiştim. Sırtımdaki pile geriye doğru uzanıyor, rüzgârla birlikte bazen savruluyordu ve kıvırcığa dönük saçlarım yüzüme her çarptığında, tutamları yanaklarıma dökülüyordu.

             Gözlerimi, gittikçe yaklaşan seslere karşı ağaçların arasında gezdirmeye devam ettim. Bedenim her an tetikte olmak ister gibi temkinli hareketlere devam ederken, aniden çalıların arasında beliren uzaktan bile kendini belli eden, o ışıltılı sanki tüm galaksilerdeki yıldızları gözlerine toplamış bir beden karşımda belirdi. Parıldayan gür saçları, sanki karanlık yıldızlarla süslenmiş gökyüzünden ilham almak istermiş gibi siyaha boyanmıştı. Üzerindeki altın işlemeli kıyafetten ölüm soylu bir aileden geldiği yeterince belli oluyordu. Ne çok sade ne çok abartı… Üzerindeki bana adımı unutturacak kadar zarif duruyordu.

            Işıl ışıl tenine dökülen simsiyah saçlarının dalgaları üzerinde dimdik, asil ve son derece büyüleyiciydi. Onu bir şelalenin kenarında dolanırken görmüştüm. Bu ormanın heybetli ağaçları arasında dahi kaybolmayan, asaletini kaybetmeyen ve üzerindeki pahalı kıyafetleri, kafasındaki tacı dahi gölgeleyen güzelliğiyle adeta kalbime bir ok gibi saplanmıştı. Onu ilk gördüğümde, gözlerine bakmak için yanıp tutuşan benliğim beni öyle çok şaşırtmıştı ki bunu hâlâ çözümleyemiyordum.

                  Tanrı şahit, ilk kez karşılaştığım o yeşil gözler, beni evimde gibi hissettirmişti.

            Gözleri, hayatımda kimsede görme şansına sahip olmadığım kadar parlaktı. Yemyeşil irisleri, uzun kıvrımlı kirpikleriyle çevrelenmişti ve öylesine hülyalı bakıyordu ki, o gözlerin sahibi yalnızca düşündüğüm kişi olabilirdi.  

Öğrenci / Toki Hayme Ana Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi