Oyuncular: Fadik Kız, Pembe Hala, Emine, Hacer, Halil Paşa ve iki kadın
(Bir grup kadın ip sarmaktadır.)
Fadik Kız: Pembe Hala, Pembe Hala!
Pembe Hala: Bismillah. Ne oldu Fadik, kız ne oldu? Haber mi var yoksa Osman’ımdan? Doğru söyle? Bir şey mi olmuş Osman’ıma?
Fadik Kız: Yok Pembe Hala, ben müjdemi vereyim diye şey ettiydim.
Emine: Öyle pat diye girilir mi odaya Fadik! Kadıncağızın yüreğine inecekti. Şuradan bir bardak su ver hele.
(Fadik Kız Pembe Hala’ya su verir.)
Fadik Kız: Mektup getirdiydim Halacığım. Muhtar, Pembe halaya müjdeyi ver dediydi.
Pembe Hala: Mektup mu? Osman’ımdan mı? Hey, kurban olduğum Rabbim! Şükür sana. Okusana kızım. Ne duruyorsun? Oku hele!
Fadik Kız: Peki, Pembe Hala okuyorum işte.
(Kadınlar ayağa kalkarlar ve Fadik Kızın etrafında toplanırlar.)
Fadik Kız: Sevgili Anacığım, evvela selam eder, hasretle ellerinden öperim.
Mukadderat-ı ilahiyyede bu uzak topraklarda askerlik yapmak varmış. Sen, beni vatana ve millete hizmet etmem için yetiştirdin. Allah, senden razı olsun. Ben burada çok iyiyim, beni sakın merak etmeyin.
(Pembe Hala mendilini çıkarır. Gözyaşlarını silmeye başlar.)
Hacer: Aaa! Pembe Hala! Yapma böyle. İyiymiş bak.
Pembe Hala: Ana yüreği kızım. Asker gönderdim oğlumu. Dinine vatanına kurban olsun dedim. Ama yine de ana yüreği işte.
Fadik Kız: Bulunduğumuz yer, Dicle Nehri kıyısında. Sanırsın Seyhan’ın kenarındayım. Bazen bizim türküleri duyar gibi olurum. Suyun ötesi bizim köye çıkar gibi gelir bana. Anacığım, bizim horozların ötüşünü bile çok özledim. Böyle yazıyorum diye sakın üzülmeyesin. Eyvallah burası da memleketimiz, orası da. İngiliz gâvuru karşısında aslanlar gibi vuruşuyoruz. Allah’tan gayrı kimseden korkumuz yok. Kimi gazi oluyor kimi de makamların en yücesi olan şehitlik makamına erişiyor. Hepimiz, şehitlerimize imrenerek bakıyoruz. Biliyoruz ki onlar ölü değil, bilakis diridirler.
Pembe Hala: Allah razı olsun hepsinden. Allah razı olsun!
Kadınlar: Ne mutlu onlara! Ne mutlu!
Fadik Kız: Burada Kût ve Amâre kasabaları arasında mevzilendik. Hava çok sıcak ama komutanlarımız başımızda olunca biz hepsine “eyvallah” diyoruz. Hele bir Halil komutanımız var. Tam bir cengâver… Askerini de pek sever. Hiçbirimize kıyamaz.
Emine: Halil komutanın methini ben de duydum Pembe Hala. Ağam, mektubunda yazmış. Böyle iri kıyım, heybetli bir zatmış. Dil biliyormuş. Almanca, Frenkçe konuşabiliyormuş. Onun kazandığı zaferler dilden dile dolaşırmış. Düşmanın onu görünce içi titrermiş.
Pembe Hala: Titresin tabii, titresin. Bilsinler ki Türk milletinde Halil komutanlar bitmez.
Kadınlar: Çok şükür, çok şükür…
Fadik Kız: Devam edim mi Pembe hala?
Pembe Hala: Et kızım et.
Fadik Kız: Burada çok önemli bir vazife yaptık anneciğim. Koskoca İngiliz ordusunun geçişini durdurduk. Kût kasabasını onlara dar ettik. Halil komutanım diyor ki; eğer biz onları durdurmasak –Allah korusun- Bağdat şehrini ele geçirebilirlermiş.
Kadınlar: Allah göstermesin, Allah saklasın.
Fadik Kız: Halil komutanımla beraber İngilizleri nehrin iki yakası arasında kıstırdık. Duyduk ki yiyecekleri bitmiş. Sonra gökyüzünde uçaklar gördük. Meğerse askerlerine yiyecek atarlarmış. Çuvalların bir kısmı bizim siperlere düştü. İçinde ne ararsan var. Rabbim büyük işte. Bir kısmı da nehre. Dicle’nin balıkları bayram etti.
Pembe Hala: Kör olası gâvurlar. Ne işleri varmış memleketimizde? Allah, bildiği gibi yapsın hepsini. Burunlarından fitil fitil gelsin.
Emine: Gelmiş zaten Fatma Hala. Sonunu dinlemedin ki…
Pembe Hala: Oku kızım sen oku. Ne olmuş sonra?
Fadik Kız: Anacığım, sonra duyduk ki bunların “Jurnal” adında büyük bir vapuru varmış. Çaresizlikten onu göndermişler. İçi tıka basa yiyecek doluymuş. Halil komutanım öğrendi tabii. Gemiyi ele geçirdik. İki günde erzakları zar zor boşalttık. Konserve, makarna çikolata bile var. Gemi de ellerinden gidince İngiliz gâvuru açlıktan atlarını, katırlarını yemeğe başlamış. Askerin içi almamış at eti yemeyi. Hepsi ziyan olmuşlar.
Hacer: Olsunlar, olsunlar, daha beter olsunlar. Müslümanların mukaddes şehirlerine dokunmak neymiş görürler işte.
Fadik Kız: Ooo siz böyle iki de bir araya girerseniz… Ben nasıl okuyacağım bu mektubu?
Pembe Hala: Sen oku kızım. Bakma bizim halimize. Bu memleket neler gördü. Çok çektik çok. Ama hepsinde püskürttük gâvurları.
Hacer: Çanakkale’yi de dar ettik onlara
Pembe Hala: He ya kızım. Çanakkale geçilmez, dedik. Geçirtmedik alimallah.
Fadik Kız: Sonunda İngiliz komutan Halil paşa ile görüştü. Meğer para teklif etmiş. Halil komutanım kabul eder mi? Elinin tersi ile itmiş. “Ben askerimin zaferini paraya satmam” demiş.
Pembe Hala: Hey kurban olduğum Allah’ım. Çok şükür, çok şükür…
Fadik Kız: Anacığım, şimdi müjdeyi vereyim: Dün İngilizler teslim oldular. Ay yıldızlı bayrağımızı tekrar Kût kasabasına diktik. İşte o gün, bizim ne büyük bir millet olduğumuzu anladım. Savaş meydanında bile Türk askeri adaletten ayrılmaz, doğruluktan ayrılmaz.
Emine: Ağam, mektubunda yazmış. Aha bu İngiliz komutan teslim olduktan sonra Halil Paşa onu ziyaret etmiş. Kılıcın ve silahını çıkarıp vermek istemiş. Ancak Halil komutan kabul etmemiş. “ Bunlar şimdiye kadar sizindi. Bundan sonra da öyle olacaktır” demiş.
Hacer: Ne büyük komutanmış bu Halil Paşa. Düşmanını bile affetmiş.
Pembe Hala: Sonra ne olmuş kızım?
Fadik Kız: Peki peki, devam ediyorum… Sonra da bir konuşma yaptı ki hiçbirimiz gözyaşlarımızı tutamadık. Dev gibi komutan cengâver Halil Paşam.
(Sahne donar. Halil Paşa görünür ve konuşmaya başlar)
Aslanlar! Bütün Osmanlılara şeref ve şan, İngilizlere kara meydan olan şu kızgın toprağın güneşli semasında şehitlerimizin ruhları sevinçle gülerek uçarken, ben de hepinizin pak alınlarından öperek cümlenizi tebrik ediyorum. Ordum, gerek Kût karşısında ve gerekse Kût’u kurtarmaya gelen ordular karşısında 350 subay ve 10 bin erini şehit vermiştir. Fakat buna karşılık bugün Kût’ta 5 general, 481 subay ve 13 bin 300 er teslim alıyorum. Bu teslim aldığımız orduyu kurtarmaya gelen İngiliz kuvvetleri de 30 bin zayiat vererek geri dönmüşlerdir.
Şu iki farka bakılınca, cihanı hayretlere düşürecek kadar büyük bir fark görülür. Tarih bu olayı yazmak için kelime bulmakta müşkülata uğrayacaktır. İşte Osmanlı sebatının İngiliz inadını kırdığı birinci zaferi Çanakkale’de, ikinci zaferi burada görüyoruz. ”Yalnız süngü ve göğsümüzle kazandığımız bu zafer yeni oluşan vaziyet-i harbiyemiz karşısında muvaffakiyet-i atiyemizin parlak bir başlangıcıdır.
Bugüne Kût Bayramı namını veriyorum. Ordumun her ferdi her sene bu günü tesit ederken şehitlerimize Yasinler, Tebarekeler, Fatihalar okusunlar. Şühedamız, hayatı ulyatta, semavatta kızıl kanlarla pervat ederken, gazilerimiz de atideki zaferlerimizle nigehbân olsunlar”