15 Temmuz 2016 tarihinde merhum İlahiyatçı-Yazar Ömer DÖNGELOĞLU ile bir otel programı için Alanya’daydık. Basık ve aşırı nemli bir havada, amfi şeklinde, açık alan tiyatro sahnesindeydik. Sahneye iki koltuk hazırlamışlardı. Ömer Hocam anlatımını yapıyor, beni anons ediyor; ben de kalkıp şiir okuyor, tekrar Hocama bırakıyordum sahneyi. Saat 21.30’da başlamıştık programa… Saatler 23.30’u gösterene kadar hiçbir anormallik hissetmedim. Tâki Hocam konuşmasının sonunda: “Bu gece ülkemiz, milletimiz için de dua edin; zor bir gece olacak. Allah, hainlere fırsat vermesin.” diyene kadar… Ben, bir terör saldırısı olduğunu zannettim. Ne olup bittiğini kuliste sorarım, diye düşündüm.
Meğer ben şiir okurken hocam telefonundan haberleri okumuş. Kulise girer girmez ben daha Ömer Hoca’ya sormadan, organizasyondaki bir delikanlı panikle hain darbe teşebbüsünü haber verdi. Hocam’a baktım doğru mu diye, yüzü düşmüş ve solgundu. İlk aklıma gelen 1980 darbesi oldu. Yine 50 yıl geriye gideceğiz, diye düşündüm.
Otel odasına girdiğim anda TRT1’de bildiri okunuyordu. Koltuğa yığılıp kaldım. Haberleri takip ettikçe bunun bir sıkıyönetim değil de Fetö terör örgütünün darbe kalkışması olduğunu öğrendim. Ben haberleri izlerken yedi yaşındaki kızım, büyük bir bardağın içine kâğıt mendil, şampuan, krem, eline ne geçmişse karıştırıyordu. Ne yaptığını sorduğumda da tam telaffuz edemediği bir kelime söyledi:
-İskir yapıyorum. O kötü insanlara verecem…
İksir yapmaya çalışan kızımın bu hâli elbette dua yerine geçecekti ve milyonlarca çocuğun, yaşlının, mazlumun duasını alan bir lider ve onun temsil ettiği millet diz çökmeyecekti.
Recep Tayyip Erdoğan’ın çağrısının ardından Ömer Hoca’mla Alanya meydana gittik. Halk meydandaydı. Belediyenin anons arabasını getirdiler. Arabaya bindik ve meydandaki vatandaşlarımızla dualar ettik. İstanbul’a döner dönmez yine Ömer Hoca’mla başta Başakşehir ilçem olmak üzere; İstanbul’un semtlerinde ve ülkemizin muhtelif şehirlerinde nöbetlere katıldık.
“Ben şiirle meşgul olan biriyim. Ne yapabilirim?” diye düşünüyordum. Ekranlarda Ömer Halis DEMİR isminde bir astsubayımızın haberini izlerken; kahraman asker, adeta kalbimden tuttu ve beni 30 Kuş şiirini bitirene kadar bırakmadı.
Hamdolsun 30 Kuş şiiri, nöbet meydanlarında o gecenin destanını haykırdı durdu.
Ben, babamın en hüzünlü yanıyım.
Ben, babamın aslan kahramanıyım
Öyle değil mi baba!
Gözlerin kıpkırmızı.
Çok mu ağladın?
Baba, o geceyi birde benden dinle.
Ama her zamanki gibi dinle,
Tebessümle.
Rüyamda kanat sesleri duydum.
Kanat seslerinin ardından,
Muhteşem bir koku yayıldı etrafa.
Sanki biraz gül biraz leylaktı.
Sonra otuz kuş gördüm, hepsi beyazdı.
Otuz kuş, gökyüzüne şehadet diye yazdı.
Bir ses duydum, sala sesiydi.
“Hayırdır” dedim.
“Hayırdır” dediler.
Çukur Kuyu’daki gökyüzü gibiydi uçtukları yer.
Ve beni tutup gökyüzüne yükselttiler.
Kanatlarında kan vardı.
“Hayırdır” dedim.
Hadi sende uç,
Bizden hızlı uçabilirsin dediler.
Otuz kuş, beni boşluğa bıraktı Baba.
…
Ben babamın en hüzünlü yanıyım,
Ben babamın aslan kahramanıyım.
Ben vatanımın asil kahramanıyım.