16 Yaşındayım… 16 yaşındaydım. Annemle babam bayramda memlekete gittiler, dönmediler daha. Babamın yükünü biraz hafifleteyim diye çalışıyorum. Yorgun argın işten geldim. Bomboş eve girince bir hoş oldu içim ilkin. Anamı özlemişim sanırım. Şimdi sıcacık bir tarhana çorbası olsaydı mutfakta, kapıdan girince kokusu buram buram burnuma vuran. Peynir, domates çıkardım masaya. Hemen bir de çay koydum ocağa. Arkadaşlar yine maça çağırdılar ama bu gece hiç çıkasım yok. Öyle yorgunum ki ayaklarımı hissetmiyorum sanki.
Evde ses olsun diye kumandayı bulup televizyonu açıyorum. Tam ilk lokmayı ağzıma koydum alt kattaki Hüseyin aradı. Sesi meraklı ve endişeli. “Jandarma köprüyü kapatmış oğlum.” diyor telefonu açar açmaz. “Bomba ihbarı aldılar belkide.” diyorum. Hüseyin “Oğlum bomba aramaya tanklarla mı gidilir?” diyor. “Ne bileyim.” diyorum. Bilemedim de. Televizyon kanallarını dolaşıyorum, yeni bir gelişme var mı diye. Havaalanının önünde tankların görüntüsü… “Noluyoruz lan?” diyorum. Birileri Kurtuluş Savaşı filmi mi çekiyor? Ama havaalanı… Yok bu film işi değil. En azından film Kurtuluş Savaşı hakkında değil. Dur, Cumhurbaşkanı mıydı o? Telefondan mı halka sesleniyor? Nedenini anlamak için biraz sesini açayım hele.
“Bu bir darbe girişimidir. Halkımız sokaklara çıksın. Vatanına sahip çıksın. Ben de Atatürk havalimanına geliyorum. Bu gece vatanını seven meydanları boş bırakmasın.” Bu bir dar-be gi-ri-şi-mi-dir!!!
Hüseyin kapıya gelmiş “Darbe diyorlar oğlum!” diyor.
Dün arkadaşlarla halı saha maçı için evden çıktığımız bu saatte şimdi de vatanın sırtındaki yükü hafifletmek için çıkıyorum sokağa. Az önceki yorgunluğumu çoktan unutmuşum. Arkadaşın kamyonuna atlıyoruz hep beraber. Dün çim sahada kıran kırana rekabet ettiklerimizle omuz omuzayız bu defa vatan savunmasında.
Baştabya’ya yakınız biz. Arkadaşlar “Oraya gidelim, kamyonu da kışlanın kapısına dayayalım. Tankları çıkartmak isterlerse siper olalım.” dediler. İşte kışlanın önündeyiz. İçerden çağırışlar, silah sesleri geliyor. Son gördüğüm şey, makinalıyla etrafı taraya taraya üzerimize gelen tanklar oldu.
16 yaşındaydım. Daha başımda kavak yelleri esecekti, daha bir kız sevecektim, çok sevecektim ama. Bu gece kaybetme korkusu ve acısını tüm şiddetiyle hissettiğim an, vatanı nasıl seviyorduysam onu da öyle sevecektim. İş kuracaktım, yuva kuracaktım, baba olacaktım… Daha 16 yaşındaydım. Çok süslü olmasa da sizinkiler gibi, hayallerim vardı benim de. Ve annem hiçbirini göremedi. “Vatan sağ olsun!” dediğini duydum, sessiz gözyaşları o çilekeş, öpmeye kıyamadığım yanaklarından süzülürken. Çatlamış elleriyle; morarmaya başlamış, gözlerdeki ışığı sönmüş yüzümü okşadı okşadı ve “Vatan sağ olsun!” dedi.
Vatan sağ olsun; ama vatanıma, bayrağıma yani namusuma kastedenler sağ olmasın. Şimdilik gülüp eğlenmeye, benim yapamayacaklarımı yapmaya devam etsinler bakalım. Elbet bir gün onların da gözlerine dolacak kara toprak. Onlarla mahşer meydanında görülecek çok çetin bir hesabımız var daha.
Benim adım Engin Tilbaç. 15 Temmuz gecesi Baştabya’nın önünde şehid edildim. Cesedim bir gün sonra, yüzüm parçalanmış olarak kışlanın önünde bulundu.
Artık emanet sizde…