İnsan haklarının, eşitliğin, düşünce ve ifade özgürlüklerinin ve insan haysiyetinin vazgeçilmez kabuller olarak öne çıktığı günümüz dünyasına Mevlânâ’nın yol gösteriyor olması, ancak onun beslendiği kültür dünyasının evrenselliğinin ifadesi olarak değerlendirilebilir. Günümüzde bu insanî değerlerin öne çıkarılmasıyla çelişen ciddî sıkıntıların yaşandığı da herkesçe bilinmektedir. Tırmanan savaşlar, toplumlara özgürlük ve demokrasi getirme adına işlenen cinayetler, bitmek bilmeyen kıyımlar ve yaşanan yıkımlar, bizi yeniden durup düşünmeye sevk etmekte ve nice Mevlâna’lar yetiştirmiş bu kültür ve medeniyeti yeniden okumaya yöneltmektedir. Mevlâna’ya olan bu ilgi, onun farklı kültür kesimlerince yorumlanması ve değerlendirilmesi sonucunu da beraberinde getirmektedir. Mevlâna, Mesnevi’nin başında adeta bunu öngörüp şöyle demektedir:“Herkes kendi zannına göre dost oldu bana” (Mesnevi/I, beyit: 6) Her kültür kesimi, Mevlâna’ya kendi penceresinden bakmakta ve kendi birikimine göre sonuçlar çıkarmaktadır.
Bu büyük ilgi pek az yazar ve şaire nasip olmuştur. Onun eserlerinin çok okunması, aslında onun görüşlerinin büyük ölçüde anlaşılıp benimsendiğini göstermektedir. Bununla birlikte Mevlâna’ya yönelenler genellikle onun kimi yönlerini öne çıkarırken kimi yönlerini göz ardı etmektedirler. Örnek olarak pek çok çevrede Mevlâna’nın insan sevgisi öne çıkarılmakta ve onun insanı kayıtsız şartsız sevmeyi öğütlediği dile getirilmektedir. Mevlâna, aşka ve sevgiye elbette öncelik verir ve sevgisiz yapılan işlerden hayır gelmeyeceğini, sevgiden yoksun bir hayatın anlamsızlaşacağını birçok vesileyle vurgularken sevginin bilgiyle beslenen bir hâl olduğunu ifade eder.
Sevgiyi ön plana çıkaran Mevlâna, aşk ve sevgiye bu denli vurgu yapmışken, bireyleri ve toplumu saran olumsuzlukları da kendine has bir üslupla eleştirir.
Mevlâna, uzleti değil, toplumla kaynaşmayı seçmiş sûfilerdendir. O, bir eğitmendir, kılavuzdur, yol göstericidir.
Mevlâna, eserlerinde toplumu Kur’an’ın buyruklarını derinlemesine kavrayıp bu buyruklar doğrultusunda ahlâklı ve erdemli yaşamayı özümsemeye yönlendirir. Mevlânâ, sözleriyle ilahi vahyi görünür, hissedilir ve tadılır hâle getirir.
Mevlâna, topluma ders anlatırken olumsuzluklara da dikkat çeker, kötü örneklerin niçin kötü olduklarını, çözümleyici bir yaklaşımla ortaya koyar. İnsanların kestirmeci, kolaycı ve benmerkezci tavırlarını yererek anlatır ve insanları bencilliklerden, kolaya kaçmaktan, hileci yaklaşımlardan koparmaya çalışır.

Mevlâna, toplumdan uzak yaşamamış, çevresinin sorunlarıyla yakından ilgilenmiş, sorunlara çözüm üretmede önemli roller üstlenmiştir. Mevlâna’nın mektupları (Mektûbât) bunun göstergesidir.
Mevlâna, toplumdan soyutlanmış bir âlim ve ârif değildir. Halkın içinde, halkın yaşadığı gibi yaşayan biridir o. O dönemin devlet adamlarıyla irtibatı olmasına rağmen, onun asıl irtibatı halk iledir. Mevlâna, halkı önemseyen, onların dertleriyle dertlenen, onları hem maddî, hem manevi olarak geliştirmek için çabalayan bir aydın rolü üstlenmiştir. O, bu rolle paralel olarak ve yukarıda zikrettiğimiz sevgiyle bilgiyi yan yana getirmesinin doğal uzantısı olarak, insanların taşıdıkları sevgiyi, muhabbeti ve aşkı çoğaltmak, nitelikli hâle getirmek ve gerçek sevgi derecesine yükseltmek için bilgiyi artırmaya, yaygınlaştırmaya ve insanları cehaletten kurtarmaya önem vermiştir. Bir öğretmen ve mürşit olarak, onun insanların yanlışlarını tespit etmemesi, bu yanlışları gidermek, eğrilikleri düzeltmek ve doğru düşünüş ve davranışları geliştirmek için çaba göstermemesi düşünülebilir mi? Bu nedenle de onun bazı düşünce tarzlarına, algılamalara ve hasletlere kimi eleştiriler getirmesi kaçınılmazdır.
Mevlâna, eleştirirken kişileri ve kesimleri doğrudan hedef almaz, bunun yerine davranış ve algılama biçimlerini, genellik kazanmış kötü özellikleri gözler önüne serer. Bunu yaparken bazen son derece sert ve vurucu konuşmaktan kaçınmaz.
Hoşgörü ve sevgi mesajlarıyla geniş kitlelerin sevgi ve ilgisini kazanmış olan Mevlâna, eleştirileriyle de bireye ve topluma yol göstermeye, kötülükleri engellemeye ve iyilikleri yaygınlaştırmaya çaba göstermiştir. Onun kimlere hangi konularda eleştiri yönelttiğini kendi söylediklerinden tespit edelim.
İnsan “eşref-i mahlûkat”tır. Yeryüzünde Allah’ın halifesidir. İnsana yeryüzünde Yaratıcı’nın halifesi olma görevi verilmiştir. Ama insan zaman zaman bundan gâfil kalmaktadır. İnsanın kendinin farkında olmamasını ve yaratılmışlar arasındaki üstün konumunu bilmemesini Mevlâna şöyle betimler:
Yılan avcısı, halkı hayrete düşürmek için yılan yakalar. Ne tuhaftır şu halkın cehaleti! İnsan bir dağdır, dağ [böyle şeye] nasıl kapılır? Nasıl olur da dağ yılana hayran kalır? Sefil insan kendini bilemedi. Artıdan gelip eksiye indi. İnsanoğlu kendini ucuza sattı. Bir atlastı, kendini bir hırkaya yama yaptı. Yüz binlerce yılan ve dağ hayrandır ona. Peki, niçin hayrandır o; niçin yılan severdir? (Mesnevi/III, beyit: 997-1002)
Mevlâna’ya göre insanlar, kendi zalimliklerini değil de başkalarınınkini görürler. Oysa başkalarında gördükleri zulümle ilgili özellikler kendilerinde de vardır, ama farkında değildirler:
Başkalarında gördüğün nice zulüm, senin onlara yansımış tabiatındır. Senin varlığın, riyakârlığın, zulmün ve körkütük sarhoşluğun onlara yansımıştır. (Mesnevi/I, 1320-1321)
Dolayısıyla insanın öncelikle kendine bakması, kendi eksikliklerini, yanlışlarını görüp düzeltmeye çalışması gerekir. Bu başarmak için de kendini olduğu gibi görmeye engel olan şeylerin bertaraf edilmesi gerekir:
İnsanın büyüklenmesi, kendini başkalarından üstün görmesi ve kendi başına olumsuz bir şey gelmeyeceğini düşünmesi, hem bireye hem de topluma zarar veren kötü bir özellik olup İslam’ın ve ahlâkın yerdiği bir husustur. Mevlâna da bu doğrultuda insanları küçümseyenleri, sadece kendini düşünenleri, bir gün gelip hesap vereceğini unutanları eleştirir:
İpekböceği gibi kendi etrafını örme. Kendine kuyu kazıyorsan, bari ölçülü kaz. Sen güçsüzler düşmanlık edemez sanma. Kur’an’dan ‘Allah’ın yardımı geldiğinde…’ ayetini oku. (Mesnevi/I, beyit: 1313-1314)
Mevlâna’nın yerdiği bazı diğer özellikleri, bir fikir vermesi bakımından, başlıklar hâlinde zikrederek Mesnevi’de bu özellikler ile ilgili söylenenlerden birer örnek aktaralım.
Dar görüşlülük:
Bu sözün anlatımı [daha çok] açıklama ister, ama eski anlayışlardan korkuyorum. Dar görüşlü eski anlayışlar, akla yüzlerce kötü hayal getirir. (I/2760-2761)
Gözünün önüne mor bir cam tutmuştun, o yüzden dünya sana mor görünüyordu. Kör değilsen bu morluğu kendinden bil. Kendine kötü de ama kimseye [kendinde olandan] fazlasını deme. (Mesnevi/I, beyit: 1330)
Başkalarının kusurunu görüp söylemek, insanların çokça yaptığı hatalardandır. Mevlâna’ya göre insanlar kendilerini unuttukları için başkalarının kusurlarını söylerler:
Efendim, insanlar kendilerinden gafildirler. Bu yüzden de birbirlerinin kusurlarını söylerler. (Mesnevi/II, beyit: 878)
Anlayış kıtlığı:
Oğlum, vakit dar, halkın anlayışıysa vakitten yüz kat daha dar. Aptallara cevap susmaksa, sözü niçin bu denli uzatıyorsun? Ne ki rahmet ve kereminin kemali sayesinde Allah, çorak yerlere de yağmur verir. (Mesnevi IV/1486-1488)
Yanlış algılama, yanılsama ve tevil:
Yanlış tevil sahibi sineğe benzer. Onun vehmi eşek idrarı, tasavvuru ise saman çöpüdür. Eğer sinek kendi görüşüne dayanarak tevil etmeyi bıraksa, tâlih onu Hüma kuşu yapar. (Mesnevi I/1089-1090)
Sahtekârların peşinden gitmek, onları önder edinmek:
Sen, alçaklığın yüzünden sende olanı bile senden alan birinin müridi ve konuğusun. O kendisi üstün değilken seni nasıl üstün kılacak? Sana ışık vermek şöyle dursun, seni iyice karartacak. (Mesnevi I/2265-2266)
Fevrilik ve önemsiz şeyleri öne çıkarma:
Sen bir pire için yorganı yakma. Her sineğin baş ağrıtmasıyla gününü zayi etme. (Mesnevi I/2891)
Kendini beğenmişlik:
Kendisinin olgun olduğunu zanneden, ululuk sahibi Allah’a doğru uçamaz.” (Mesnevi I/3212)
Bu kendini beğenmişlik senden çıkıp gidinceye dek gönlünden, gözünden çok kanlar akar. (Mesnevi I/3214)
Cahillerle dost olmak:
Uyku, bilgiyle birlikte olursa uyanıklık demektir. Cahille birlikte oturan uyanığın vay hâline! (Mesnevi II/39)
Arzulara uymak:
Ey süvari, duyu yolu eşeklerin yoludur. Eşeklere eziyet ettiğin için utan. (Mesnevi II/48)
Kötülük:
Dünyada diken tohumu eken kimseyi gül bahçesinde arama sakın. (Mesnevi II/152)
İnsanların çoğu, insan yiyicidir. Onların selamlarına pek güvenme. Hepsinin kalbi şeytan yuvasıdır. Şeytan insanlarla pek bir araya gelme. (Mesnevi II/249-250)
Lâhavle çeken yüz bin iblisi gör. Canım, cicim diyerek seni şişirir ve böylece dostunun derisini bir kasap gibi yüzer. (Mesnevi II/255-256)
Bilinçsiz dindarlar:
Babandan bedava miras bulduğun için dine şükretmekten yüz çevirdin. Mirasyedi adam, malın kıymetini ne bilir? (Mesnevi II/369-370)
Para ve makam hırsı:
İnsanın aklında para ve makam hayalinin olması, göze kirpik kaçması gibidir. (Mesnevi II/577)
Allah’ı zikretmeyi ihmal etmek:
İnsan O’nun ‘lebbeyk’ dediğini duyduğu hâlde nasıl olur da ‘Ey Rabbim’ demeyi ihmal eder. (Mesnevi II/1186)
Mevlâna, birey ve toplumun niteliklerinin geliştirilmesinde kendini sorumlu gören bir şahsiyettir. O, sûfilik ile ilmi ve ruh ile aklı kaynaştırabilen ender şahsiyetlerdendir. Sevgiyi öğütlerken hataları da yapıcı bir üslupla eleştirmeyi ihmal etmez.
Mevlâna insanın öncelikle kalbini, hemen peşisıra da aklını muhatap alır. Bu nedenle de her kesimden insanın Mevlâna’nın eserlerinden alacağı öğütler vardır.

Dünyada diken tohumu eken kimseyi gül bahçesinde arama sakın. (Mesnevi II/152)
İnsanların çoğu, insan yiyicidir. Onların selamlarına pek güvenme. Hepsinin kalbi şeytan yuvasıdır. Şeytan insanlarla pek bir araya gelme. (Mesnevi II/249-250)
Lâhavle çeken yüz bin iblisi gör. Canım, cicim diyerek seni şişirir ve böylece dostunun derisini bir kasap gibi yüzer. (Mesnevi II/255-256)
Bilinçsiz dindarlar:
Babandan bedava miras bulduğun için dine şükretmekten yüz çevirdin. Mirasyedi adam, malın kıymetini ne bilir? (Mesnevi II/369-370)
Para ve makam hırsı:
İnsanın aklında para ve makam hayalinin olması, göze kirpik kaçması gibidir. (Mesnevi II/577)
Allah’ı zikretmeyi ihmal etmek:
İnsan O’nun ‘lebbeyk’ dediğini duyduğu hâlde nasıl olur da ‘Ey Rabbim’ demeyi ihmal eder. (Mesnevi II/1186)
Mevlâna, birey ve toplumun niteliklerinin geliştirilmesinde kendini sorumlu gören bir şahsiyettir. O, sûfilik ile ilmi ve ruh ile aklı kaynaştırabilen ender şahsiyetlerdendir. Sevgiyi öğütlerken hataları da yapıcı bir üslupla eleştirmeyi ihmal etmez.
Mevlâna insanın öncelikle kalbini, hemen peşisıra da aklını muhatap alır. Bu nedenle de her kesimden insanın Mevlâna’nın eserlerinden alacağı öğütler vardır.


