Biz zaten kördük. Gören körler mi? “Gördüğü halde görmeyen körler…” diyor Jose Saramago kitabında. Acaba biz neyi görmüyorduk? Bağrındaki bulutların pinhan eylediği umut meyvesini mi görmüyorduk âtinin? Yoksa irfan şerbetinden içmiş, ama hüviyetine aheste vücut buldurmaya çalışan ve şehrin ıssız sokaklarında, loş lamba ışığı altında yatan gerçekler mi? İkincisi daha doğru geldi sanki.
Gerçeği o cihetten kör kuyularda ararken saplı kalmak… Gerçek neydi? Acaba bir düşüncenin veya olgunun toplumun büyük bir kesimi tarafından kabul görmesi hasebiyle ona yönelmek mi? Hayır hayır; gerçek, kendi bildiğini fütursuzca haykırmaktır âtinin karanlık yollarına. Boşuna mı “Aradığın seni arayandır.” demiş Mevlânâ? Bir gün bulacaktır bizi.
“Biz eskiden mi güzeldik yoksa eskiler mi güzeldi?” sorusu bu minvalden pek de bir şey ifade etmez açıkçası. Cevabı bellidir. Ne güzel demiş İbrahim Sadri:
Yerli malı kullanan
Yurdun üç tarafı denizlerle çevril
Kuru üzüm, incir, fındık
Tütün, çay,narenciye, kavun,karpuz yetiştiren
Kuru üzüm ve incir satan
Karşılığında çamaşır makinesi, radyo, otomobil alan
Bir toprağın fertleri
Biraz yoksul, biraz mütevekkil
Biraz mahcup, biraz kırılgan
Biraz nahif ama hep mutlu.
Hep mutlu kalabilirdik be! Zihnimizin köle duvarlarını, kırılgan zarlarını aşabilirdik. Atlardık o mağaranın eskimiş oyuğundan. Fikirlerimizi aktarırdık o mağaranın arkasına. Keşke hep çocuk kalsaydık! Ruhumuzun derinliklerinde yatan o devi uyandırmalıydık. Batı’nın afakına tutunup saldık kendimizi haset kokan sulara. Değiştik ve bir bir bıraktık çantalarımızdan biriktirdiklerimizi ve değerlerimizi. Kalıplaşmış düşüncelerimizi hâlâ aşıramadık o oyuktan. Boşaltıp çantamıza koyduk değişimi.
Soru cevaba kavuştu sanırım. Eskilerde ne güzeldik. Sabahleyin babalarımızla gittiğimiz namazlar, öğleyin hep beraber yediğimiz taamlar, akşamleyin okuduğumuz Kur’anlar… Ve bir akşam girdi evlerimizden ayrılık, uykularımızda yakaladı bizi. Değişti çevrem, değişti dünyam.
Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete. Ne diyelim; değiştik, değişimden bir şeyler umarak. Bir bir bıraktık umutlarımızı o loş sokağın lambasının orada, gerçeği bulamadan… Neyse! Umutlarını, çabalamalarını “bizi bitirmeye çalışan bizlere rağmen” fikrinin ince gülüne getirebilenlere ne mutlu! Keşke hep çocuk kalsaydık, yani çocukluğumuzun tertemiz ruhuyla, vesselam!…