Asrı Saadete doğru, ufkumuza doğru bakalım. Geçmişimiz olduğu kadar geleceğimiz de olan çağa. On yılı aşkındır Müslüman olmuş topluluğun tevhit ile tanışarak hidayete ermesinin üzerinden geçen sürede dini emir ve yasaklar vahiyle bildirilmeye devam ediyor. Sahabe adını almış güzide topluluk her biri vahyin elçisinin etrafında pervane. Söylese dinlesek, öğretse yapsak, emretse yerine getirsek hatta öl dese ölsek makamında bir öncü nesil. Erkam’ın evinde gizlice Kuran’ı dinlediler, Rasulüllah’ın ayak izlerini takip ettiler. Açlığa, zorluğa, boykota ve tüm saldırılara beraberce sabır gösterdiler. Yurtlarına veda edip hicret ettiler. Her biri Allah’ın emri, Resul’ünün eşliği ile yaşandı. Yeni bir yurt edindiklerinde Suffa’da dini, Allah’ı, ahireti, cennet ve cehennemi öğrendiler. Onlar secde ile tanışalı on dört yıl olmuştu. Kendilerine hidayeti getiren kitabın indirildiği günlerin yıldönümü öncesinde oruç ibadeti ile tanıştılar.
Her şeyden vazgeçenler için yemeden içmeden vazgeçmek de neymiş ki. Hele ki sonunda aralarına gönderdiği peygamber ile beraber yaşamayı lütfedenin emri gelmişse. Çok geçmeden kısa bir süre sonra hayatlarını ortaya koyacakları Bedir meydanına koştular. İlk ramazan orucunu tuttukları günlerde bir de savaş verdiler. Nefisleriyle, düşmanla ölesiye bir savaş… Korkusuzca, yiğitçe can verdiler; can aldılar. Tek arzuları vardı: Hakkı üstün tutmak. Hak üzere kula kulluğu bitirip gerçek ilaha ulaştırmak bütün insanlığı… “Beni Rabb’im terbiye etti, ne de güzel yaptı eğitimimi.” derken yanındakileri de kendisi eğitti o kutlu nebi. Tarih insana, yaradanı tarafından eğitilmiş bir peygamberin eğitiminden geçen üstün meziyetli şahsiyetleri göstermek üzere kayıt altına alıyordu zamanı ve zemini. Adaleti, merhameti, sevgi ve şefkati unutmuş bir toplumdan dünyaya bu kavramların örneğini asırlar boyunca dillere destan olacak şekilde öğrenen, anlayan ve yaşayan insanları tanıdı yeryüzü.
İlk oruç emri indiği ânı düşünelim. Yiyecek neleri vardı ashabın? Birkaç hurma, bir miktar su olabilir mi? Akşam iftar saati geldiğinde güneşin batışını müteakip evlerde iftar sonrasında nasıl bir heyecan vardı? Yeni bir ibadeti öğrenmiş ve Allah’ın rızasını kazanacak yepyeni bir yol bulmuş güzide neslin heyecanı büyüktü. Okunan Kur’an ayetleri o güne kadar gelmiş olanlardan ibaret. Peygamber, sahabelerden birine Kur’an okumasını istediğini söyleyince,
-Kur’an sana indiği halde ben mi sana okuyacağım ya Rasûlallah? Hayretler içerisinde sorulan bu soruya,
-Ben onu başkasından dinlemeyi seviyorum, diyecekti.
Cebrail her sene o güne kadar inen Kur’an ayetlerini kontrol ederek karşılıklı okudu Nebi ile. Her ramazan ayında tekrar eden bu ibadet, vefat senesinde iki defa yapıldı. Karşılıklı Kur’an okuyan herkes, bunu ilk yapanların Cebrail ve Hz. Peygamber olduğunun bilinciyle ne kadar gururludur?

Benim söylediklerimden, Kur’an’dan başka bir şey yazmayın diyecek Müslümanlara. Onlar ise o ne buyursa yazmak isteyecekler. O mübarek ağzından süzülen her sözü, her sesi, yaşanan her anı akıllarına yazmaya çalışacaklar bir müddet. İçlerinden birine “Sen ne duyarsan yaz.” dediğinde emin olamayıp,
-Ya Rasûlallah her ne duyarsam mı? diye önceki emrin tedirginliği ile soracak. Cevaben,
-Evet.
Ve mübarek ağzını işaret ederek ona,
-Bu ağızdan haktan başka bir şey çıkmaz, buyuracak.
Ramazan ayı, bütün insanların iyiliği, kurtuluşu için bir hidayet rehberi olan, Allah’tan gelen, Allah’ın peygamberiyle öğrettiği, hakkı bâtıldan, imanı küfürden, helâli haramdan ayıran apaçık delilleri, şeriatı içeren Kur’an’ın indirildiği aydır.
Bütün insanlığın insan şerefine yakışır bir şekilde yaşaması uğruna indirilmiş kitabın tebliğcisi ve etrafını saran arkadaşları… Ayetleri onar onar öğrenip hayatına uygulayan, sonra yeni bir on ayet öğrenen sahabenin ramazan ayı… Seferde, hazarda ibadetin tadını doyasıya yudumlayan; savaş halinde kardeşinin, peygamberinin yanında vuruşup önünde siper olan; bir yudum suyu kardeşine ikram ederek cennete uçan öncüler.
“Sizden kim bu ayda devamlı ikametgâhında bulunursa, o ayın başından sonuna kadar, aksatmadan oruç tutsun.”
“Oruçlunun ağız kokusu misk gibidir.” diye ferman buyurarak ibadetin bedene sunduğu sıhhate, ruha sağladığı dinginliğe değil, iman dolu kalbe sağladığı takvaya işaret eden Peygamber ile oruç tutmak… Ne kutlu bir ramazandır o.
“Kim hasta olur veya yolculukta bulunursa, oruç tutamadığı günler sayısınca diğer günlerde oruç tutar. Allah dinî hükümler koymakla, size kolaylık getirmek istiyor, sizi zora, sıkıntıya sokmak istemiyor.”
Ne acılara karşı sabır göstermişler onlar, açlık mı zor gelecek? Allah yolunda onun emriyle aç kalmak; değil bir gün, tüm hayat boyunca emredilse yapmaktan imtina etmeyecek ashap ile tutulan oruç ve bir ramazan hayal edelim. Bir hastalık durumu, bir yolculuk zorluğu, sefer zahmeti varsa, kulum üzülme sonra aynı günler sayısınca tutarsan ben kabul ederim, diyen Rabb’in huzurunda oruç tutmak ve ramazanı o şuurla yaşamak kim bilir ne kadar güzeldir. Hayal etmesi bile inanılmaz keyifli, huzur verici, öyle değil mi?
“Allah orucun sayısını tamamlamanızı, size Kur’an’da ve Resulünün sünnetinde öğrettiği şekilde şer’î mükellefiyetleri ifa edip hamdederek, Allah’ı sık sık tekbir ile anmanızı ve büyüklüğüne saygı göstermenizi istiyor. Umulur ki, şükredersiniz.”
Elhamdülillah ki Müslümanız. Şükürler olsun ki ne yememize ne de içmemize ya da aksini yapmamıza ihtiyacı olmayan her şeyin sahibi Rabb’imiz bizden böyle küçücük bir vaz geçişe karşılık olarak nimet vereceğinin müjdesini veriyor. Gönderdiği peygamberinin izinden gittiğimiz takdirde, ona itaat edip emirlerini yerine getirip ayak izlerini takip ederek yasakladıklarından kaçındığımızda, bize cennet verileceği müjdecisi kitabının indiği ayda şükür secdeleri yapacağız yeniden. Aç kalarak sınırsız nimetlerle dolu cenneti kazanacağız. Ne mutlu bize!
Allah’ın Peygamberi ile bir ramazan geçiriyormuş hayali ile nice bereketli ramazanlara.